Yazan: Fahri Sarrafoğlu

Genç evliler, dünya evine gireli  bir ay olmuştu, artık balayı bitmiş, karı-koca iş başı yapmışlar her biri ayrı ayrı çalışıyorlardı.  Evin beyi akşam olmuş, işten dönmüş, şöyle rahat bir şekilde salondaki koltuğa uzanmış, biraz dinlemek istemişti. Ama o da ne, tam koltuğa oturmuştu ki evin hanımı bağırdı: “Hayır Tarık, oraya oturamazsın.”  Tarık birden gelen bu sesle şaşırmış ve hemen koltuktan kalkmıştı ne oldu acaba iğnenin üzerine mi oturmuştu?
“Ne oldu hanım, hayırdır, niye oturmuyorum bu koltuğa?”
“Hayatım burası misafir odası, sen geç mutfağa gel ya da küçük odaya gel orada otur. Koltukların yüzü eskimesin, hem misafir gelince ayıp olur. ”
Tarık, şaşırmıştı ama yeni evliler bir şey demedi. Neyse yatak odasına geçti üstünü değişti, ayağına çok güzel bir ev terliği giydi, mutfağa geldi. Hanımı yine bağırdı: “Tarık, sakın o terliği giyme! ”
“Niye ya?  ”
“Giyme o misafir terliği çünkü.”
“Ee, ben ne giyeceğim? ”
“Sen şu plastik terlikleri giy…”

Hayda ” Ama Tarık susuyor, Ya Sabır çekiyor. Mutfağa geldi oturdu, hanımına yardım edeyim diye, tabakları dolaptan çıkarmaya başladı.  Tam tabakları masaya koydu ki hanımı yine bağırdı:

“Aa ne yapıyorsun Allah aşkına bilerek mi yapıyorsun? ”
“Neden hayatım, sana yardım ediyorum, tabakları koyuyorum işte.”
“İyi de onlar misafir tabakları, takım onlar, bir tanesi kırılsa mahvolurum ben. Hem onlar misafir için.”
Tarık, hala şoktaydı, eşi şaka yapıyor olabilir miydi acaba? Neyse yemek yendi, kahveyi de ben yapayım dedi Tarık, cezveyi aldı, kendi bildiği usulde hazırladı kahveyi ve fincanlara döktü… Evet, dökmeye döktü ama hanımı bu sefer daha sert bağırdı: “Tarık ne yaptın? ”
“Ne  yaptım ya, kahve yaptım işte, beraber içelim.”
“İyi de o fincanlar çok özel, Kapalıçarşı’dan alındı, misafirler için o fincanlar. Sen küçük çay bardakları var onları kullan. ”
Tarık artık bunun şaka olmadığını iyice anladı. Kahve fincanda mı içilir çay bardağında mı yahu….
Bu tartışmalar hemen hemen her gün devam etti, havluya dokunma misafir havlusu, masa örtüsü misafirler için. Veee Tarık, beklemeye başladı. Evleneli bir yıl olmuştu neredeyse ama bu bir yıl içinde nedense evlerine hiç misafir gelmemişti. Niye mi? O kadar eşya var evlerinde, hepsi de yeni ve  misafiri bekliyor. Peki, ama , misafir niye gelmiyordu? Çünkü Tarık ve eşi çalışıyor hafta içi misafir alamıyorlar, hafta sonu ise yorgun oluyorlar ikisi de anca dışarı çıkıp geziyorlar, ya da iki tarafın ailesine gidiliyordu. Kısaca, koskoca  bir yıl bu yeni eve, hiç misafir gelmedi. Diyeceksiniz ki annesi ve babaları da mı gelmedi. Hayır hayır geldiler ama, onlar da misafir sayılmadıkları için misafir için eşyalar onlara da çıkarılmadı.

Kısaca: Sevgili dostlar, yukarıdaki kısa sahnemiz sanırım hemen hemen hepimizin evinde oluyordur. Sakın abarttınız demeyin, bunların daha da abartılı yaşandığı  birçok ev var. Eşya bize değil, biz eşyaya hizmet ediyoruz. Eşya için çalışılıyor, eşyaya hürmet ediliyor. Evin tadını eşyalar çıkartıyor. Hiç kullanılmayan yemek takımı, hiç kullanılmayan misafir odası, hiç kullanılmayan havlu takımı, terlikler, banyo takımları, mutfak eşyaları ve saire ve saire….

Ali İmran Suresi 14.ayet: “İnsanlara kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Hâlbuki bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.”

7:148 –   Musa’nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.

7:26 –     Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah’ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.

57:20 –   Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website