Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu

 Ego bencil mi? Yoksa enerji mi?
İkbal’e göre ego bizim bildiğimiz mana da “EGO” yani kendini düşünen, yani “BENCİLLİK” manasına kullanılmaz. Benlik, kendi öz tecrübesi tarafından şekillendirilen ve nizama konan yön verici bir enerjidir. Nitekim Kur’anda şöyle buyurulur: “”De ki, ‘Ruh Rabbimin emrindendir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir'”(İsra, 85) İkbal, bu ayeti yorumlarken Kur’anda geçen halk ve emr kelimelerinin anlamlarının farklığına’ işaret eder. Her ikisi de Yaratıcı Kudret’in alemle olan münasebetini dile getirir. Halk, yaratmadır, ortaya çıkarmadır. Emr ise yön vermedir.

Kuran, “halk’ın da emr’in de Allah’a mahsus olduğunu” (A’raf, 54) buyurur. Yaratıcı Kudret’in emr’inden olan ruhun asli mahiyeti, yön verici olmasıdır. Böyle bir özelliğe sahip olması onun tek ve muayyen bir varlık olmasını gerekli kılar. Allah, şöyle buyurur: “De ki, herkes yaratılışına – kendi asli tabiatına göre davranır. Rabbimiz kimin daha çok hidayet üzre olduğunu en iyi bilir”. (İsra, 84) .Ayette geçen “ya’melu” (davranır) kelimesine dikkat çeken İkbal, hakiki şahsiyetimizin bir “şey” değil, bir “fiil” olduğunu söyler.

İNSAN HÜR BİR VARLIKTIR
İkbal, Kur’anda geçen insanla ilgili bazı ayetlere dayanarak İslam’ın insan anlayışını ı şöylece özetler: “ İnsan, Allah tarafından seçilmiş ve böylece yaratılmış bir varlıktır. Yine insan, bütün eksikliklerine rağmen, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Üçüncü olarak, o Kur’an’ın “emanet” diye adlandırdığı “hür şahsiyete” sahip bir varlıktır. (Bkz. Kur’an, 20/114, 2/28, 6/165, 33/72)13 Yine Kur’ana göre, ben’in zaman içinde bir başlangıcı vardır. Ölümden sonra onun bir daha bu dünyaya gelmesi mümkün değildir. 0, sonludur, fakat sonlu olmak asla bir talihsizlik değildir. “

İnsanı “yaratıcı faaliyete iştirak eden bir varlık olarak görme ve tanımlama, İkbalin,  felsefesinde çok önemli bir yer tutar. İnsan, mülk âleminden melekut alemine uzanan bir varlıktır, O, bir yandan aklıyla yer yüzünde hakimiyet kurarken, bir yandan da aşk sayesinde zaman ve mekanın ötesine kol salarak ilahi huzura ulaşmak ister.

İSLAM DİNAMİKTİR
İnsan, bir takım güç ve imtihanlara sahip olarak yaratılmıştır. Onların geliştirilmesi veya geliştirilmemesi için çaba harcamak insanın kendi elindedir. İkbal’i en çok üzen şey, Doğu dünyasında İslam’ın yanlış anlaşılması ve yorumlanmasıydı. Son derece dinamik bir yapıya sahip olan İslam’ın, birçoklarının elinde miskinliğe alet olmasıydı. Özellikle kadim Yunan felsefesi ve İran menşe’li bir takım inanışlar, daha birçok faktörlerle (yoksulluk, siyasi despotluk v.s.) elele vererek İslamın aydınlık yüzünü karartmıştır.
İkbal’in inanmış insanı, dünya işlerini son derece ciddiye alır. İbadeti bahane ederek dünyevi faaliyeti bir yana itmek isteyenleri şiddetle eleştirir. Darb-i Kelim (Cebra’il’in Kanadı) adlı manzum eserinde “Kölelerin Namazı” başlığını taşıyan çok dikkat çekici bir şiir vardır. 1935 yılında Türk Kızılay Heyeti Lahor’u ziyaret eder. Delegeler hep birlikte namaz kılmak için camiye giderler. İmam namazı uzattıkça uzatır. Namazdan sonra Türk Delegasyonun başkanı namazın niçin o kadar uzatıldığını İkbal’e sorar. -Şairin cevabı şöyle olur:

İman mücahidi Türk, namazdan sonra bana sordu:
İmamlarınız ibadette niçin bu kadar ağır?
Hür iman bekçisi, kölenin namazına akıl erdirememişti.
Hür insanların yapacakları daha bir sürü iş vardır,
İbadetten uzak köle ne yapacaktı?

İkbal’e göre, özellikle Hint-alt kıtasının insanı, eski yılların masalları arasında kaybolmuş ve kendisini, şikâyet etmek zevkinden bile mahrum bırakmıştır. Şüphesiz, insan kendini en aşağı konuma da en yüksek konuma da kendi eylem ya da eylemsizlikleriyle yerleştirmektedir. Böyle bir imkânı barındıran insanın, İkbal’e göre, “sonsuz ödülü, bir ego olarak kendine hâkim olmasının, eşsizliğinin ve eylem yoğunluğunun aşamalı bir şekilde gelişmesidir.” Bir ego olarak insan, kendi gelişim zirvesinde kendi özüne hâkim olmayı “sürdürebilirse,” Tanrı’yla yani “her şeyi kuşatan Ego ile doğrudan bağlantı kurabilme imkânına ulaşır.” İkbal bunu, “İslam’daki Kâmil İnsan ideali” olarak adlandırmaktadır.

İkbal’in nazarında ideal insan, Hz. Muhammed’dir. Kur’anın deyimiyle, “andolsun ki, Muhammed’in gözü orada ne kaydı ve ne de onu aştı” (Necm, 17) Demek ki, İslam’da asıl olan ferdiyetini koruyan ve sarsılmayan bir benliktir.

Muhammed İkbal Kimdir:
Muhammed İkbal, 1877-1938 yılları arasında yaşamış, son dönem İslâm düşünürleri arasında hakkında en çok inceleme, araştırma ve yayın yapılan şahsiyetlerin başında gelir.
1873’de Pakistan’ın Pencap eyaletine bağlı Siyalkut kentinde doğan Muhammed İkbâl, Hindistanlı müslüman düşünür, şairdir. Muhammed İkbal mutasavvıf bir anne ve babanın oğlu olarak dünyaya geldi. İkbal çocukluk yaşlarından itibaren tam bir Kur’an aşığıydı. Devamlı Kur’an okumakta olduğunu gören babası, ona “Kuran-ı Kerim’i anlamak istiyorsan, sana indiriliyormuş gibi oku” dedi.

Detaylı bilgi için: http://www.islamveihsan.com/muhammed-ikbal-kimdir.html

Kaynak: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/770/9783.pdf
http://lutfibergen.blogspot.com.tr/2013/04/muhammed-ikbalde-insan-i-kamil.html
http://sdu.dergipark.gov.tr/download/article-file/118045

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website