Oturduğum yerden böyle hiç de kendimi yormadan bir araştırma yaptım. Son 20 yılı araştırdım dedim ki ne kadar sanatçılar geldi geçti. Kaçı şu an sahnede ya da mikrofonda sanatını icra ediyor ve kaçı hatırlanıyor… Öyle isim isim yazmayacağım canım benden isim beklemeyin. Sadece şunu keşfettim ki sanattan kazanılan sanata yatırım oranı çok düşük hem de çok çok düşük. Yani yüz üzerinden not verirsek sanattan kazanılanın tekrar sanata yatırım yapılması yüzde 10’lara geliyor. Gerçi bu da iyi bir rakam değil mi? Ona da şükür.  Sizi fazla yormayım, dili mi de eğip bükmeyim dostlarım. Diyorum ki bu memlekette sanattan kazanılan rakamlar oldukça büyük ama sanatçılarımızdan daha çok sanata yatırım yapmaları konusunda biraz gayret istiyorum.

Bakıyorum filan sanatçı yalı almış, filan sanatçı inşaat sektörüne girmiş, filan sanatçı şu sektöre yatırım yapmış. Canım elbette yatırım yapacak tabi ki en tabi hakkı. Ama babamdan öğrendiğim bir söz vardır: “Oğlum kazancın nerden geliyorsa orayı küçük görme. Biz kuyumculuktan geldik, sarraflıktan geldik onu küçük görüp de aman inşaat işi daha iyiymiş şu sektör daha iyiymiş diye kendi sektörünü hakir görme. Sektöründe kaliteli adam yetiştir. “

İşte bu söz bana kulağıma küpe olmuştur ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi (Basın Yayın Yüksek Okulu) mezun olduğumda hep içimdeki hedef buydu. Yani baba mesleğine ne yapabilirim, nasıl teşekkür ederim diye. Ve İstanbul Kuyumcular Odası ile Gold News Dergisini çıkarttım. Sektörün eğitimine, gelişmesine büyük katkılar da bulunduk. Hala da dergi devam ediyor.
Gazetecilik mesleğine atıldığımda da buradan geçimimizi sağladık, Yeni Şafak Gazetesinden emekli gazeteci oldum. Peki, ne yaptın sen Fahri Sarrafoğlu derseniz BSF Akademi kuruldu. Bilim Sanat Felsefe Akademisinde, değerli büyüğümüz Yusuf Kaplan ile birlikte gazeteci ve sinemacı yetiştirilmesi için bir gerçekten özverili çalışmalar yaptık. BSF Akademi’den yetişip de şuan medya sektöründe yer alan onlarca öğrencim var.

Kısaca, bu satırları okuyan siz değerli kardeşlerim hangi sektörden olursak olalım o sektöre elimizden geldiğince kalıcı bir yatırım yapmaya çalışalım. Sektörü dışlayarak değil minnetle teşekkür ederek adam yetiştirelim. Mevlana’ya göre, eğer bir insan yaşamı süresince dağıtma, paylaşma zevkini üretirse, yemeden önce yedirmenin tadına varırsa, almadan önce vermek gereğine inanırsa, kendinden önce mutlaka başkalarını düşünmesi gerektiğini bilirse; işte o insan yüce, mutlu ve gerçek manası ile insandır. Unutmamak gerekir ki; “Vermesini bilen insanın yüzünde, her zaman bir ‘Tanrı’ gülümseyişi vardır.” “Paylaşma, yediğimiz her lokmada, cebimizdeki her kuruşta, giydiğimiz her giyside, bir başkasının da payı olabileceğinin bilincinde olmaktır.
Ölen birey, ne gömüldüğü toprakta, ne de toplumda unutulmuyorsa, sürdürdüğü ömrün hesabını hem bu dünyada, hem de öbür dünyada kolaylıkla verebiliyor demektir.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website