• Turşuyu Kim Satacak

Geçim derdi bu ya ! Hoca da sıkıntıya düşmüş. Turşu satıp geçimini temin etmek istemiş. Hanımının hazırladığı lahana turşusunu eşeğine yükleyip düşmüş yola… Mahalle aralarına girmiş. Sokak sokak dolaşıp satmaya başlamış. Onca gün geçmiş. Fakat bir gün olsun Hoca şöyle gönlünce “Turşu..” diye bağıramamış. Ağzını açtığı anda eşeği de ağzını açmış. Hoca´dan baskın çıkıp başlamış “aiii, aiiii…” diye anırmaya!.. Hoca bir türlü fırsat bulup da ağzını istediği gibi açamamış. Günlerden bir gün , Hoca yine turşu satmaya çıkmış. Bir sokağın başına gelip, “Turşu..” diye bağıracak olmuş. Ama eşek her zaman olduğu gibi yine ağzını açıp baslamış anırmaya. Hoca´nın sinirleri iyice gerilmiş. Bir “Lahavle!” çekip eşeğin kulağına eğilmiş.

Yahu uzun kulak !” demiş. “Turşuyu sen mi satacaksın, yoksa ben mi?”

KISACA:  Nasreddin Hocamız burada bize vermek istediği mesaj şu: “ Ey insanlar insanın nefsi, bedeni ve ruhu vardır. Esas olan bu üçünün birlikte olması ve Allah’a ulaşmasıdır. Ama nefis bedeni ele geçirirse bedenin üzerine biner, bedeni istediği gibi kullanmaya başlar. Beden nefsi /egonun patronu olması gerekirken nefis bedenin patronu olur. Buna fırsat vermemek için de nefsimizi eğitmeliyiz. Tasavvufi eğitim bunun için vardır.

2

MUM ATEŞİYLE PİŞEN YEMEK

Bir gün Nasreddin Hoca ve arkadaşları iddiaya tutuşmuşlar. Eğer Hoca karanlık ve soğuk bir gecede, sabaha kadar köy meydanında bekleyebilirse arkadaşları ona güzel bir ziyafet çekecekmiş. Şayet bunu beceremezse o, arkadaşlarına ziyafet çekecek. Kararlaştırılan gün Hoca meydanın ortasında, sabaha kadar tir, tir titreyerek beklemiş. Sonra yanına gelenlere:

– Tamam demiş. İddiayı kazandım.

– Ne oldu ne yaptın demişler.

– Bekledim sabaha kadar demiş.

– Hayır demişler. Sen uzaktaki bir mum ışığı ile ısınmışsın. İddiayı kaybettin! Ziyafetimizi hazırla. Hoca çaresiz kabul etmiş. Ziyafet vakti kocaman bir kazanın altına minicik bir mum koymuş. Güya yemek pişirecek.

– Ne yapıyorsun? Demişler. Kıs, kıs gülerek cevap vermiş:

– Bu mum sıcağıyla size yemek pişireceğim arkadaşlar. Uzaktaki bir mum ışığıyla ben nasıl ısındıysam, bu kazandaki yemek de öyle pişecek!…

KISACA: Dünya biz İNSAN olmak için geldik. Bunun için de maddi eğitim kadar manevi eğitime de önem vermeliyiz. Yani nasıl ilkokul ortaokul okuyorsak. Üniversite okumak istiyorsak. Manevi olarak da okumalıyız nasıl nefsimizin farkında olarak. Bunun için gerekli olan SAMİMİ SEVGİ SAMİMİ ISRAR VE SAMİMİ SÜREKLİLİKTİR….Eskilerin bir lafı var DÖKME SUYLA DEĞİRMEN DÖNMEZ YA DA LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ DİYE..Onun için bizde MANEVİ EĞİTİMDE GÖNÜL ATEŞİNİ ARTIRMALIYIZ..İNSANLARI AYIRT ETMEDEN SEVMELİYİZ.

3 – AKŞEHİR KİRAZI

Nasreddin Hoca’nın bahçesinde çok güzel kiraz yetişirdi

Akşehir’in köylerinden bir ağa kiraz yetiştirmek ister ve Hoca’dan kiraz

Fidanı alır. Ağa götürüp bahçesine fidanı diker ama yetişen kirazların iyi olmadıklarını görür. Bu kez Akşehir toprağı almaları için adamlarım gönderir. Nasreddin Hoca onlara toprak verir. Fakat yanlarına da ağızları kapalı iki çömlek verir. Der ki: “Sadece toprak yetmez. Bu çömleklerde Akşehir havası ve suyu vardır. Onlar olmadan iyi kiraz yetişmez” , der.

Kısaca:  Manevi eğitim kişinin kendi kendisi ile bir yere kadar olur. Mutlaka bir yol gösteren bir rehber lazımdır. Yani bir eğitimci olması gerekiyor. Bu eğitimin en önemlisi zikir  ve muhabbettir.  Bir öğretmen sizi tanır, sizin nasıl yol alacağınızı bilir ona göre size ders verir. Şöyle düşünün ilk okulda okuyan bir çocuk ne kadar zeki olursa olsun onun hemen üniversiteye başlaması zordur, zorlanır. Onun için basamak basamak atlaması gerekiyor. İşte manevi yolda da kişinin hal ve durumu kişiden kişiye değişir. Bun tayin edecek olan kişi daha önce bu yoldan gitmiş olan rehberlerdir. İşte Yunus Emre, Mevlana gibi Abdülkadir Geylani gibi ya da Sünbül Efendi, Hüdayi Hazretleri gibi.

 

4-NASREDDİN HOCA YUMURTA SATIYOR

Hoca işsiz kalınca yumurtacılığa başlamış. Sandıkla aldığı yumurtaları, boyar, satarmış. Gel gelelim, yumurtayı kaça alıyorsa, boyayıp yine o fiyata satıyormuş. Buna pek şaşan karısı : “Bre Efendi, bu ne iş? Ticaret bunun neresinde? ” diye sorunca, Hoca: “Sen anlamazsın hatun, demiş, ben yumurtadan değil boyadan kazanıyorum. “

Kısaca:  Dünya bizim için bir alışveriş bir Pazar yeridir. Burada kar veya zarar değil önemli olan Allah ile birlikte olmaktır. Bizim ihtiyacımız olanları zaten Allah verecektir. Ama biz kar mı ettik zarar mı ettik diye düşünürsek ya da daha çok kar etmeliyim diye telaşa kapılırsak o zaman niye dünyada bulunduğumuzu unuturuz. Biz dünyaya İNSAN OLMAYA GELDİK. İşte AYET İ KERİMEDE BUYURUYOR Kİ  Bakara : ﴾138﴿ “Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederiz” (deyin). Burada önemli olan ALLAHIN BOYASI İLE BOYANMAK ..YANİ ALLAH İLE BİRLİKTE OLMAK YANİ FITRAT ÜZERE YAŞAMAK ..FITRAT NE DEMEK İNSANIN YARATILDIĞI GİBİ ÖZÜNÜ DEĞİŞTİRMEDEN YAŞAMASI…NASREDDİN HOCA DİYOR Kİ BEN PAZARDAYIM İNSANLARA YUMURTA SATIYORUM YANİ MUHABBET VERİYROUM AMA KARIM BENİM ONLARIN GÖNLÜNE GİRİYORUM HER EVDE BİR NASREDDİN OLUYOR HER EVDE BİR MUHABBET OLUYOR .

5- ATLI VE NASREDDİN HOCA

Nasreddin Hoca, eşeğine binip pazara giderken, arkasından yetişen bir atlı Hoca’ya alaylı bir ifadeyle: “Yahu Nasreddin Hocam,  eşek üstünde gitmek nasıl, güzel mi?” diye sorar. Hoca şöyle cevap verir: “Ata binen eşeğe göre, akıllı olup eşeğe binmek daha güzel. “

 

Kısaca: Bu fıkrada dikkat çeken öncelikle kibir ve insanın kendisini başkalarından küçük görmesi geliyor. Eğer nefsi terbiye, eğitimi verilmemişse kişi dünyada adeta at üzerinde giden insan olduğunun farkında olmayan biri gibi olur. Kuran-ı kerimde diyor i kitap yüklü eşekler gibi olmayın. Öğrendiğimiz uygulamaz isek bizim kitap taşıyan eşekten farkımız olmaz. Ayrıca kendimizi yetiştirmez, insan olduğumuzun farkına varmaz isek yine Kuran-ı kerimin ifadesiyle “ Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır. Onlardan sakın.” Rabbim bizim suretimizi de iç dünyamızı da insan yapsın inşlh

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bir hadis-i şerifte “Birinin, din kardeşini hor ve hakir görmesi, ona günah olarak yeter.” (Müslim, Birr, 32) buyurmaktadır.

6-NASREDDEN HOCA VE GECENİN ÖNEMİ

 Bir gün, akşam vakti, Nasreddin Hoca, evinden çıkıp giderken komşusu ona, nereye gittiğini sormuş. Hoca: “Geceyi saklamaya gidiyorum” , demiş . Adam: “Geceyi niçin saklıyorsun? “diye sorunca da, Hoca: “Behey ahmak! Geceyi hırsızlar çalıp, halkı uykusuz bırakmasınlar diye ” , cevabını vermiştir.

Kısaca:  Gece çok değerli bir hazinedir. Gece yani özellikle teheccüd saati olan gecenin üçte biri tüm insanlar için önemlidir. Uyanık olmaları tavsiye edilir. Kuran-ı kerim de insanların bu vakitte kalkıp Allah’ı tesbih etmeleri onu düşünmeleri ya da kuran okumaları tavsiye edilir. Ama günümüzde gece oyun oynayarak, film izleyerek ya da boş işlerle vakit geçirilmektedir.  Kuran da yine lokman suresinde diyor ki insanlar arasında öyleleri vardır ki bilgisizlik yüzünden başkalarını Allah yolundan saptırmak ve o âyetleri alay konusu etmek için eğlendirici sözler kullanırlar; işte bizim geceyi çok güzel değerlendirmemiz gerekiyor. Her geceyi kadir bilmenin hikmeti de budur. Nasreddin Hoca aslında bize her geceyi kadir bilin diyor.

 

7. Eşek Buradan Yuvarlandı
Bir gün Hocamız Nasreddin’ in eşeği bir uçurumdan yuvarlanmış ve ölmüş. Hocamız bunun üzerine köy halkını toplamış ve onları eşeğin yuvarlandığı yere getirerek, onlara: “Bakın benim eşek buradan yuvarlandı ve öldü. Köye dönünce artık bana eşek nasıl yuvarlandı, eşek nereden yuvarlandı gibi sorular sorup beni sürekli rahatsız etmezsiniz her halde” , demiş.

Kısaca: İnsanı en çok meşgul eden zamanını alan şey negatif enerjilerdir. O ne dedi, hakkımda ne diyorlar, acaba ne derler. Ayıp olur, küserler vb gibi sözlere önem vermesi kişinin hak ile olan eğitimini geciktirir. Yolda bıraktırır. Biz bunlara kulak vermemeye çalışacağız.  Kuranı kerimde diyor ki Furkan suresi: Rahman’ın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır. Bizlerde bize sataşma olduğu zaman selama diyeceğiz. Yani mümkünse takılmaya çalışacağız.

8 –NASREDDİN HOCA VE DEVE  AVI

Nasreddin dedemiz: Bir gün, DOĞAN satın almış. Şehirde kurulan HAYVAN PAZARINA  gelmiş ve elindeki DOĞANI salıvermiş.

Doğan gitmiş bir ÖKÜZÜN üzerine konmuş.

Hocamız da hemen eline bıçak alıp öküzü orada kesmiş.

Öküzün sahibi koşarak gelmiş, hocam ne yaptın, öküzü niye kestin.

Hocamız da, ben ne yapayım doğan gitti öküzün üzerine kondu, doğanın getirdiği, tuttuğu yenir. Avdır bu. Doğanım öküzü aldı demiş.

Adam şaşırarak, A hoca hiç doğan öküzü alır mı?

Hoca ise “Ey cahil adam, bir vakitte bu doğanla DEVE bile avladım ” demiş.

KISACA:   Allah dostları, Hüdai hazretleri, Akşemseddin hazretleri Hacı Bektaşi gibi Allah dostlarının amacı insanı eğitmektir. Önce eğitilecek insanı bulurlar. Buradan çıkacak sonuç da şudur, demek ki bazen eğitilmeyecek insanlar da olabiliyor. O zaman o tür insanlardan da uzak duracağız. İnsanın eğitilmemiş nefsi bazen horoz gibi olur, bazen öküz gibi olur bazen eşek gibi kısaca eğitilmeyen ego şekilden şekile girer. Akıllı insan kendisinin zaaflarının ne olduğunu bilir, eksikliklerini bilir ve ona göre kendini yetiştirecek güzel rehberler ararlar..

9.YAZISI OKUNAKLI OLSUN

Bir tanıdığı, Nasreddin Hoca’ya gitmiş; Bağdat taki bir dostuna Arapça mektup yazmasını istemiş.

Nasreddin Hoca, Arapça bilmediği belli olmasın diye:

_İstediğin mektubu yazarım. Fakat şu sıralar Bağdat’a gidemem, demiş. Tanıdığı şaşırmış:

__Aman Hoca, demiş. Galiba yanlış anladın. Senin Bağdat’a gitmeni istemedim. Mektup yaz dedim.

Nasreddin Hoca, yazarım ama yazım okunaklı değildir. Mektubu okumak için benim Bağdat’a gitmem gerekir. İyisi mi sen mektubu, yazısı okunaklı birine yazdır!..

Kısaca: Nasreddin hocamız bize diyor ki ey kardeşim, lütfen yapmadığınız şeyi söylemeyin. Ben çok titizim, ben fazla konuşmayı sevmem, ben şunu iyi yaparım bunları demenize gerek yok… Zaten yapıyorsanız yeter hal ile göstermeniz kafi. Kuranı kerimde Allah cc diyor ki. “ Niye yapmadığınız şeyi söylersiniz. Yapmadığınız şeyi yapıyor muş gibi söylemek ne kadar acı, ne kadar kötü. “ Allah’ın sevmediği bir şeyi yapmamanı gerektiğini Nasreddin Hocamız yıllar öncesinden bize söyleyerek, insan olmamız gerektiğini söylüyor.  Yani Mevlana ne demiş YA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL YA DA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN! İşte bizde olduğumuz gibi görüneceğiz.

10. NASREDDİN HOCA VE KUYUYA DÜŞEN AY

Havanın güzel olduğu bir gece, Nasreddin Hoca, kuyudan su çekmeye karar vermiş. Elindeki kovası, bahçedeki kuyunun başına gelmiş. Tam kovayı sarkıtacağı sırada, kuyunun içinde Ay’ı görmüş:

..__Eyvah!… Ay kuyuya düşmüş, diye üzülmüş. Sonra da Ay’ı kuyudan nasıl çıkaracağını düşünmüş. Aklına kovası gelmiş. Ay’ kova ile çıkarmaya karar vermiş.

Kovayı, ipiyle kuyuya sarkıtmış. Kova, suya değince de, çekmeye başlamış. Su ile ağırlaşan kova bir süre sonra, kuyu duvarına takılmış. Nasrettin Hoca, kovayı ne kadar çekmek istemişse de bir türlü becerememiş.

Kan ter içinde kalmış. Kovanın yukarı gelmemesinin nedenini, Ay’ın ağır olmasına vermiş. Kovayı, yukarı çekmeyi sürdürmüş…

Fakat ipi o kadar şiddetli asılmış ki, ip kopmuş. Nasreddin Hoca da, sırt üstü yere yuvarlanmış.

Nasrettin hoca, gözünü açınca, gökte parıldamakta olan Ay’ı görmüş,

__Oh, çok şükür! Epeyce uğraştım, epeyce yoruldum, ama sonunda Ayı kuyudan çıkarmayı başardım… Bu iş bütün yorgunluğuma değdi… Demiş

 

Kısaca:  İnsanın içindeki nefis de gökteki ay gibidir. Eğer siz nefsinizi eğitirseniz o size gökteki ay gibi yol gösterir. Ama eğer ki nefsinizi yani egonuzun sesine kulak verir dünyada oyun eğlence olarak geçirirseniz o zaman tıpkı kuyunun içine düşmüş kurtarılmayı bekleyen biri gibi olursunuz. Ne kimseye ışık verirseniz ne de sizi kimse kurtarır.

11 – BUĞDAY KAYNATILIR MI?

Nasreddin Hoca’nın çiftçileri varmış. Onlara ekmeleri için tohumluk buğday

Vermiş. Bunlar da buğdayı kaynattıktan sonra ekmişler. Tabii buğday bitmemiş; tarlada buğday yerine diken bitmiş. Nasreddin Hoca bu durumu görünce onlara: ” Kardeşler nedir bu dikenler? diye sormuş.

Onlar da: “Biz buğdayı kaynattıktan sonra ektik” , demişler.

Hoca da: “Madem öyle yaptınız, şimdi biçin dikenleri” , demiş.

Kısaca:  Kehf Suresi ﴾103﴿ De ki: “Size, iş ve davranışları bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? ﴾104﴿ Onlar, iyi yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.” ﴾105﴿ İşte onlar, rablerinin ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa gitmiş olanlardır. Bu sebeple biz kıyamet gününde onların (dünyadaki) amellerine değer vermeyiz.

Dua: Rabbim yaptıklarımızı SENİN RIZA İÇİN ve BİLEREK yapmamızı nasip et. Adet olduğu üzere değil bilinçli ibadet yapmamızı bize nasip et. (Amin)

 

12.KİTAP YÜKLÜ EŞEK

Nasreddin Hoca sırtında heybesi, eşeği uzun kulak da arkasında eve doğru gidiyormuş. Onu gören komşusu Hocamıza dönerek: Yahu hocam, eşeğin üstünde hiçbir şey yok boş gidiyor, neden heybeni eşeğin üzerine yüklemiyorsun diye sorar.

Hocamız da, heybenin içinde okuduğum ve okuyacağım kitaplar var onun için koymuyorum. Eşek zaten epey yük çekiyor,  yoruldu. Bir de benim kitaplarımı taşıyarak yorulmasın, cevabını verir.

Kısaca. Nasreddin Hocamız diyor ki, beden ile nefis yük taşımak içindir. Nefis bedene destek olur ki onun ruhla birlikte Allah’a ulaşmasına yardım etsin. Biz okuduklarımızı, öğrendiklerimizi desinler diye, aferim desinler diye değil yaşamak için okumalıyız. Yaşamak için eğitim almalıyız. Bizim hedefimiz dünyada iken Allah’ın yarattıklarını tefekkür edebilmek bu konuda yol almaktır. Eğer öğrendiğimiz bilgiler, eğitimler bize fayda sağlamıyorsa kitap yüklü eşekten bir farkımız olmaz.

13. KURAN KERİM’İN KABI

Nasreddin Hocamız bir gün bir davete gider. Davette bir de kuranı ezberleyen hafız vardır. Nasreddin Hoca hiç kimseye sormadan doğru salonun en üst köşesine gider ve divana kurulur. Hafız olan misafir buna bozulur ve şöyle der. Hocam Kuran-ı kerim aşağıda durur mu, yukarıda durması lazım, der. Hocamıza oturduğu yerin kendisinin olmasını ima ederek. Hocamız da hiç istifini bozmaz ve elbette haklısın ama Kuran’ın kendisi dururken kuranın kabını da üste koymazlar der.

Kısaca: Kuran ı biliyoruz fakat hayatımızda yaşamıyor uygulamıyorsak bizim kuranın kabından farkımız nedir. Öğrendiğimiz kuran mesajlarını hayatımıza geçirmemiz gerekiyor. Gerçekten bu Kur’an en doğru yola götürür. İyi davranışta bulunan Mü’minlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”  (İsra, 17/9)  şeklinde kendisini insanlığa tanıtan yüce Kitabımız tüm zamanlarda, tüm insanlara rehberlik edecek ve yol gösterecektir. Bundan dolayı Allah Resûlü Kur’an”ı, yolcuları uyaran bir rehbere benzetmektedir. Onun rehberliğinde hayatlarını sürdürenler asla yollarını şaşırmayacak, istikametlerini kaybetmeyeceklerdir. Bunun için de Kur’an-ı Kerimi hakkını vererek okumak gerekir.

.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website