Yazan: Fahri Sarrafoğlu

İstanbul’da evde masada oturdum Kuran’ı Kerim okuyordum. Hanım dedi ki, ya çamaşır makinesinden ses geliyor bir bakar mısın?  Hemen kalktım gerçekten de tık tık ses geliyor. Bir taraftan çamaşır dönüyor bir taraftan da tık tık ses geliyor. Makineyi durdurup içindeki çamaşırlara baktım acaba kontrol etmeden atılmış çamaşır mı var ?  Çünkü bazen bozuk para unutuyoruz içinde.  Elimi kazanın içine soktuğum zaman AA! Şaşırdım. Üç tane Antep fıstığı buldum. Üç Antep fıstığından geliyormuş o tık tık sesleri. Ve işte size cebimde unuttuğum o üç Antep fıstığın hikâyesini şimdi anlatmak istiyorum.

Geçtiğimiz günlerde kızım Berra Deniz ile birlikte G.Antep ve Ş.Urfa’ya dost ziyaretine gittik. Belçika’daki dostlarımızdan Paydaş ailesi bizleri misafir ettiler.  Önce Hoşgör Eğitim vakfı Kuran Kursunda gençlerle birlikte olup Mor-İnek Bakmak görmek seminerini verdik. Sonra da özellikle Şahin Bey Kurtuluş Müzesini görmek üzere şehir merkezine hareket ettik. Tarihi sevdiğimi bildikleri için dostlarımız bizleri G.Antep’de bulunan müzeleri gezdirdiler. Para Müzesi, Hamam, mutfak müzesi gibi ve tabi olmazsa olmaz Kastelleri de gördük.  Akşam’da Halfeti’yi gezme imkanı bulduk. Hele eski Halfeti’yi  tekneyle gezmek ve görmek ayrı bir güzellik tavsiye ederim.
Efendim,  ertesi gün de Cuma namazını Şanlı Urfa’da kılmak üzere oraya hareke ettik. Balıklı gölü ve ziyaretleri yaptıktan sonra baktım ben yavaş yavaş su kaynatıyorum. Gençlerden müsaade aldım, çünkü hava sıcaklığı 47 derece. Her ne kadar sıcağı severim desem de yanımdaki genç kardeşlerimizi ilk defa yalnız bıraktım ve Mevlit-i Halil Camine kendimi zor attım.

Cuma saatine daha yarım saat vardı. Cami serin olduğu için en arka tarafa gittim ve sırtımı yaslayarak bağdaş kurup oturup tefekkür etmeye başladım. Biraz tadım kaçmıştı, neden derseniz. Misafir olduğum yerde sık sık şunu duyuyordum, fıstık soyuldu, fıstık çalındı.  Sumak çalındı. Allah Allah diyorum, nasıl olur. Adam bir yıl bunu bekliyor. Belçika nere Şanlıurfa nere? En az dört bin kilometreden fazla yol kat ederek geliyorlar ki yıllık ürünlerini kaldırsınlar. Ama ertesi gün bakıyorlar ki en az on ağaç ya da yirmi ağaç soyulmuş yani fıstığı alınmış gitmiş. Çalan kim, niye çalıyor diye düşünürken yanımda oturan yaşlı bir amca elimi dizime koyarak konuşmaya başladı.

Gardaş sen kerip misin? (Yani yabancı mısın, Urfalı değil misin? Dedi.  Evet, amca İstanbul’dan geldim dedim. Beli (belli) dedi. Ne düşünürsün çulluk (hindi)  gibin dedi. Bende, kısaca ne düşündüğümü ve fıstık hırsızlığını anlattım.
O da güldü ve bana cebinden çıkardığı üç tane fıstık verdi. Al ye şifa olsun dedi. Bende sonra yerim diye cebime koydum. Urfalı amcamız anlatmaya başladı:

Benim de fıstık ağaçlarım vardı. Uşahlar (çocuklar) telaş iderlerdi. Baba hele gidek yatak, hele hırsız var ortalıkta bakak. Yoh dirdim. Durun hele onun bekçisi var, bekçi bakar. Uşahlar da şaşarlardı ne bekçisi diye.  Neyse bir gün kapıya komşular dayandı. Yandık bittik, eyvah diyirler. Hele noldu durin hele. Didiler ki, bizim fıstıkları soymuşlar, hırsız girmiş geçe talan itmişler fıstık ağaçlarını bir senin fıstıkların duruyor. Hele sor bakalım senin bekçiye bir şey görmiş mi?  Çünkü senin fıstıklarına dokunmamışlar.  Didim hele oturun ha. Benim öyle sizin zannettiğiniz gibi para ile tutulmuş bekçim yohtir . Ben her sene niyet ederim. Hey goca Rabbim bu ürünleri veren sensin, bunlar senin. Ne verirsen senindir, vermezsen de senindir. Ben bakarım sadece, tarlanın bakımını yaparım. Ürün kalktıktan sonra da öşürümü yani (topraktan elde edilen gelirden ödenen zekât  ) ihtiyaç sahiplerine uygun yerlere dağıtırım. Kim fıstıktan alıp yerse de helal ederim şifa olsun derim.  Onun için ben ayrıca bekçim yoktur. Kimsenin malına fıstığına da karışmam. Hele siz kendi niyetinizi bir sorgu sual edin hele. Tarladan elde ettiğiniz fıstığın öşrünü(zekâtını ) veriyor musunuz? Kalbiniz rahatsa daha ne telaş edersiniz. Fıstık çalınsa bile fazlasıyla fıstığın sahibi onu geri verir.”

Urfalı amcamız sözlerini bitirdi ve tam o sırada Cuma ezanı okunmaya başladı. Bir türlü adını soramadığım bu Urfalı amcamızın mesajı aslında çok açıktı.  Biz eğer Allah’ın istediği şekilde hareket edersek hem dünyada hem de ahirette rahat ederiz. Ama hırslı davranır hepsi benim hepsi benim dersek Karun gibi zengin olabiliriz ama hep huzursuz oluruz.

Kısaca: Öşür vergisi Kitap, Sünnet ve Icmâ delillerine dayanır. Tahıl ve meyvelerde zekâtın gerekli olduğu, Kur`an-ı Kerim`de ifade edilmektedir.

 “Ey iman edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin.” (Bakara, 2/267).

Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve narı birbirine benzer ze benzemez şekilde yaratan O`dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin. Devşirildiği ve biçildiği gün de hakkını verin.” (el-En`âm, 6/141).

Hadislerde şöyle buyurulur: “Toprağın bitirdiği mahsulde onda bir zekat vardır.” (es-Serahsî, a.g.e., III, 2)

NOT. Bu hikayenin yazılmasına sebep olan Hoşgör Vakfına ve Ramazan -Halil -Cuma -Ömer- Müslüm Paydaş ailelerine teşekkür ederim. 

2 thoughts on “Çamaşır makinesindeki üç fıstığın hikâyesi

  1. Ah ah bi anlasalar ah

    Parada yalan malda yalan

    Gel birazda sen oyalan götüreceğin 2 metre kumaş oda olursa nasip

    Varsa ömründe bereket abdest zikir olur o zaman dünyanda ahiretinde huzur

  2. Selamünaleyküm Fahri hocam
    Kütahya Tavşanlı dan Kenan BAŞKÖY, memur olarak çalışıp emekli oldum, yukarıda anlattığınız kıssadan hisseye benzerini yaşadım, günümüzden yıllar önce İlçemizin köylerine doğru araç ile giderken yolda yürüyerek giden birine rastladık şoför arkadaş sordu, bu sıcakta yürümesi zor olur araca alalım olur dedim ve araca aldık giderken hangi köydensin ne taraftansın diye konuşurken köyünü öğrenince sordum köylerinde bahçelerini istila eden tarla farelerini mücadelesini ne oldu dedim önleyemedik neredeyse evlere de saldıracaklar bahçelerdeki herşeyi kemiriyorlar ürün alamıyoruz diye anlattı o sırada şoför tarla ve bahçelerinizin öşürünü veriyormusunuz diyerek sorunca hayır vermiyoruz cevabını aldık sonra yolda inince biz devam ettik, şoföre öşürü sordum aynen sizin yukarıda anlattığınız gibi izah etti benim ailem şehir merkezinde olduğundan bahçe ve tarlamız olmadığından bilgim olmamıştı o anımı hatırlattınız kitabımız Kur’anı öğrenmemek, öğrenisek anlayamamak ne yazık ki acı bir gerçeğimiz Elif. Lâm. Mîm. Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan şu yüce kitap, müttakîler için bir yol göstericidir. Ki onlar gaybe iman eder, namazı dosdoğru kılar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.Bakara 1-2-3 Allah hepimize öğrenmek, anlamak, yaşamak ihsan eylesin Allaha emanet olunuz selam ve muhabbetle

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website