Yazan: Fahri Sarrafoğlu

Bu satırların yazarı Adalar’a gitmeyi çok severim. Zaman zaman gider, gezerim oraları. Geçenlerde de Eminönü’nden kalkan Adalar Vapuruna binerken küçük bir ayrıntı dikkatimi çekti. Kahverengi bir köpek de bindi vapura. Sessiz, sakindi. Yolculardan birinin köpeği olarak düşündüm. Ama ikinci dikkatimi çeken şey ise boğazında ne bir tasması vardı. Ne de bir sokak köpeği gibiydi yani kulağında küpe de yoktu. Fazla üzerinde durmadım çünkü köpek sessiz-sedasız üst kata çıktı ve ayaklarını öne uzatarak yere oturdu. Evet, bu kadar detaylı anlatabiliyorum çünkü sonradan fark ettim ki köpek de gerçekten bir gariplik vardı. Sağında solunda çocuklar var, aileler var. Fakat köpek hiçbiri ile ilgilenmiyor adeta tefekkür içinde oturuyordu. Hala düşünüyorum ki köpek bu ailelerden birinin ve onlarda denize getirmişler köpeklerini.

maxresdefault

Vapur Kınalıada’ya yaklaşınca üst katta bir hareketlenme oldu ve aşağıya doğru inmeye başladık. Aa köpekte kalktı ve oda merdivenlerden inmeye başladı. İskeleye yanaştı gemimiz. Gemi yanaşır yanaşmaz herkes indi. Köpekte indi. Eee bakıyorum hayretle bu köpeğin sahibi yok mu diye… Hayret! Bu köpeğin sahibi yok. Ve başladım kendi kendime soru sormaya. Bu köpek nasıl bindi vapura? Niye Kınalıada’da indi?  Niye buraya geldi?  Aslında bende sahile gelmiştim, denize girecektim, ama köpeği takip etmeye başladım. Evet, köpek sessiz, sakin bir şekilde kıyıdan yürümeye başladı. Yaklaşık 2 km kadar yürüdü ve bende arkasında takip ediyorum. Bir eski bir binanın önünde durdu ve orada oturdu.   Hiç kıpırdamadı ve sanki o evin köpeğiymiş gibi oturdu oraya.  Ama evde kimse yok, kapıları kapalı, evde yaşayan yok. Çünkü ev eski ve harap vaziyette.
Şaşırdım, denize girdim ama aklım hep o kahverengi köpekteydi. Dayanamadım ve sahilde oturan ada sakinlerinden olduğunu sandığım bir yaşlı beyefendiye sordum: “Af edersiniz, bu köpeği merak ettim. Tanıyor musunuz? Eminönü’nden vapura bindi burada indi ve buraya geldi.”
Çok nazik ve kibar bir şekilde gülerek cevapladı: “Evladım, bu köpek burada, bu evde doğdu. Bu evin sahibesi hanımefendi onu yetiştirdi. Çok severdi. Fakat iki yıl önce öldü. Köpeği hanımefendinin yakınları Şişli’de sanırım bir eve götürdüler. Fakat köpek yaşlı sahibesine olan VEFA’dan dolayı arada bir böyle çıkar buraya gelir. Burada oturur sonra tekrar geri dönüşünde de vapura biner gider. Böyle bir vefalı köpektir işte bu. ”
Sonra gitti yanına sevdi onu ve yanındaki yiyeceklerden bir miktar ikram etti köpeğe. Köpek vakur bir şekilde ikram edilenlerden az bir miktar yedi ve yine kapının önünde oturmaya devam etti.
Aman Allah’ım dedim, bu  canlıdaki vefa acaba hangimizde var?  Taa Şişli’den kalk Eminönü’ne yürü. Sonra vapura bin. Sonra Kınalıada’da in. Sonra akşam vapuru ile geri dön. Ne için? Çünkü o bu evde büyüdü, bu evde sevgi ile tanıştı. O bu evde insanların sevgisini gördü. O zaman şaşırmamak lazım işte VEFA bu olsa gerek.

Kısaca: Vefa Allahın’da esmalarından bir tanedir. Kuran-ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor: “Müminlerdendir o erler ki Allah’a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahitlerini hiç değiştirmediler. (Ahzab 23)

“Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır”. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.(Maide 119)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website