Yazan: Fahri Sarrafoğlu

Tarık, yarıyıl tatili başlayınca İstanbul’dan Ankara’ya arkadaşlarını ziyarete  gitmeye karar vermişti. Üniversitede dersleri gayet güzel gitmiş, finaller de bitince biraz dinlenmek istemişti. İstanbul 15 Temmuz Demokrasi Otogarı’ndan bilet alarak otobüse bindi. Gerçi bilet alırken uyarmışlardı kendisini. Mevsim kış olduğu için yollar karlı ve İstanbul-Ankara arası beklenenden uzun sürebilir, hatta yolda kalma ihtimali de vardı. Ama o bütün bunları kabul ederek otobüse bindi. Gerçekten de otobüs ağır ağır gidiyordu, yollar karlı ve kalabalıktı. Otobüs tam Gebze’ye geldiğinde ise artık daha fazla ileriye gidilmesinin tehlikeli olabileceği düşüncesiyle otobüs kaptanı molayı erken verdi.  Mola verdi fakat yolculardan kimsenin aşağıya inmeye niyeti yoktu, otobüsün içi o kadar güzeldi  o kadar güzeldi ki aşağıya inmeye gerek duymadılar. Çünkü otobüsün içinde ikramların biri gidiyor biri geliyordu, çaylar, meyveler, kekler, kuru yemişler, sandviçler vb. Herkesin koltuğunda ayrı ayrı tv olduğu için istedikleri filmi izliyor, istediği oyunları oynuyor, istediği müziği dinliyorlardı.  Otobüsün içi  tatil yeri gibiydi sanki.

Otobüsün içindeki yolcular hallerinden o kadar memnundurlar ki Gebze’de ne kadar beklediklerinin farkında bile değillerdi. Bir müddet sonra yanlarına bir otobüs geldi. Otobüsün içindeki bir kişiyi Tarık tanımıştı. İstanbul’dan otobüse binerken o da yanlarındaki başka otobüse binmişti. AA demek yollar kapalı aynı saatte kalkmalarına rağmen bu otobüs yeni gelebilmişti Gebze’ye. Tarık üzüldü biraz, selam verdi ve aşağıya indi. Dışarısı bayağı soğuktu, hâlbuki otobüsün içi ne kadar sıcaktı. Yan otobüsten aşağıya inen kişiye sordu:

“Merhaba sizin otobüsle bizim otobüs aynı saatte yola çıkmıştı, siz yeni geldiniz. Gebze  nasıl? Bizden sonra kar yolları mı kapattı yoksa?

Arabadan inen genç şaşırdı, anlamadı. “Ben İstanbul’dan gelmiyorum ki Ankara’dan İstanbul’a gidiyorum.. İstanbul’dan Ankara’ya sabah çıkmıştım. İşimi bitirdim şimdi dönüyorum tekrar İstanbul’a. “Bu sefer şaşırma sırası Tarık’a gelmişti. “Nasıl ya, sizinle biz aynı saatte kalktık, siz Ankara’ya gittiniz işinizi bitirdiniz ve bir de geri mi dönüyorsunuz? Aman Allah’ım! Bu nasıl olur?” Tarık hemen otobüs kaptanına koştu ve olanları anlattı, kaptan sakin sakin dinledi ve şöyle cevap verdi: “İyi de beyefendi bizim otobüs firmamızın adı “dünyadır”. Binerken size söylenmedi mi? Siz istediğiniz zaman hareket ederiz biz. Siz otobüsün içinde o kadar mutluydunuz ki dışarıda olanlara, havaya, gelene -gidene bile bakmadınız.  İkramlar, size hizmet edilmesi, filmler, müzikler sizi gideceğiniz “hedefe” gitmeyi size unutturdu. Siz istemeyince biz de sizi bekledik.

Kısaca: Hakikat yolcuğu devamlı sürer. Hakikat yolculuğuna niyet edip yola çıkanın önüne engel çıkmaz, çıkan engeller, rahatlık, rutinlik ve kendini tekrarlamaktır. Lükse düşkünlüktür. Ama yolcu bunu engel olarak görmez, tam tersi yolculuğun meyvesi sanır.

Bakara Suresi 86.ayet: “Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.”

Bakara suresi 200.ayet “İnsanlardan kimisi: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!” der. Onun için ahirette hiçbir kısmet yoktur. “

Bakara Suresi 222.ayet “ Dünya hayatı, inkâr edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Hâlbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.”

Nisa Suresi 134.ayet “Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website