Yazan: Fahri Sarrafoğlu

Hikayemiz, çok eski zamanlarda, bilinmeyen bir ülkede bilinmeyen bir dönemde geçiyor. İşte hikaye bu ya, o ülkede  Padişah  halka duyuru yapmış. Denmiş ki: “Halkın ne ihtiyacı varsa, gelsin saraya karşılanacak.” Bunu duyan herkes Saraya akın etmiş. Halk uzun kuyruklar  oluşturmuş. Kimisi yiyecek istiyormuş, un, yağ, peynir veriliyormuş. Kimisi para, kimisi eşya, kimisi kıyafet istiyormuş. Alanlar tekrar kuyruğa giriyorlar bu sefer da hiç de ihtiyaçları olmadığı halde başka başka  eşyalara ihtiyaçları olduklarını söylüyorlarmış. Evi olduğu halde başka bir ev, tarlası olduğu halde bir tarla daha yada öküzü, atı olduğu halde bir daha istiyorlarmış. O ülkenin padişahı da halkını sarayın penceresinden günlerce öyle seyrediyormuş. Halkın ihtiyaçları hiç bitmiyormuş. Önce gıda ile başlayan ihtiyaç sonra artık iyice abartılmaya tarlada kullandıkları sapanın bile neredeyse altın olmasını isteyecek kadar işleri ileriye götürmüşler.

Tabi Padişahın aslında niyeti farklıymış. O bir şeyi merak ediyormuş. Neyi mi? Hele durun, hikayemizin devamında bulacağız merak ettiği şeyi.

3e301f6d08a1c05ff984908d9b82fc4d_1276264556

Neyse bir gün Padişah, sarayın penceresinden halkın isteklerine ve gelenlere bakarken genç bir  delikanlıyı görmüş.  O da kuyruğa girmiş ama, o kadar sakinmiş ki, padişahın dikkatini çekmiş. Hem de Padişah bu genci ilk defa görüyormuş. Daha önce saraya hiç gelmemiş çünkü. Merak etmiş, acaba bu genç ne isteyecek diye. Genç  sabırla beklemiş ve kendisine ne istiyorsun diye soranlara: “Bize bu ihtiyaçlarımızı gideren kimdir demiş?” Padişah’ın hizmetlileri de : “Elbette Padişahımız, kim olacak,” demişler. O , genç bu sefer: “İyi işte ben onu görmek istiyorum,” demiş. Göreviler şaşırmış: “Ne yapacaksın Padişahımızı? Sen ihtiyacını söyle ve al git demişler. O, genç: “Yok “demiş , “benim bir ihtiyacım yok şükür, tarlamı ekiyorum Allah bana istediğimi, veriyor , şükredip gidiyorum,” demiş.
Göreviler de : “E o zaman niye geldin buraya? Niye kuyruğa girdin ki? ”  demişler.
O genç: ” Ben sadece günlerce bu halkın ihtiyaçlarını karşılayan, istekleri bir türlü bitmeyen bu halka sabrederek ,istediklerini veren Padişahı görmek, tanımak ve teşekkür etmek istiyorum,” demiş.  “Amacım sadece “TEŞEKKÜR ETMEK”

Padişah, Sarayın penceresinden bunu görmüş ve oldukça şaşırmış. Evet, işte aradığı adamı bulmuş sonunda.  Günlerce bu saraydan halka dağıtım yapıldığı halde herkes sanki yağma var gibi geliyormuş. İhtiyacı olanı  alıyor hatta alım yaparken birbirini eziyor, kavga ediyor, telaş ediyor ama bir sefer olsun da  ne ihtiyaçlarını gideren görevlilere ne de bunları dağıtımını sağlayan Padişah’a teşekkür etmek bir türlü akıllarından geçmiyormuş. Padişah, ilk defa hiçbir şey istemeyen ve sadece TEŞEKKÜR ETMEK İÇİN gelen bu vatandaşını görünce çok sevinmiş ve onunla karşılıklı tanışmak, sohbet etmek için sarayın en has odasına davet etmiş.
Dürüst ve gözü tok, aynı zamanda şükretmesini bilen gençle tanışma ve sohbet faslı bittikten sonra  o gençle şöyle konuşmuş:  “Seni kendime hem kardeş hem danışman hem de bu ülkenin veziri tayin ediyorum. Artık beraberiz. Seni bırakmam,” demiş. Genç, hem mutlu olmuş, hem de şaşırmış. Zira bir hükümdara dost olmak, kardeş olmak hele hele sırdaş olmak kolay değilmiş.  Ve yeni vezir padişahın dostu olan bu teşekkür etmesini bilen genç “İlk  olarak tüm ülkede tüm okullarda,  teşekkür etmenin” önemi ile ilgili eğitimle işe başlamış .

 KISACA: Eğer şükreder ve iman ederseniz Allah size niye azap etsin ki …Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi bilendir. (41/147.ayet)

Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz! (7/10.ayet)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website