Yazan: Fahri Sarrafoğlu

Bir zamanlar İstanbul’da Beylikdüzü semtinde çocuklar için olduğu kadar büyükler için de eğlence merkezi olan Tatilya adında bir yer vardı. Oldukça büyük oyun -eğlence merkezi gibiydi. Sonradan söküldü sanırım Kuzey Irak bölgesine,  Erbil’e taşındı.  İşte hikâyemiz de  Tatilya’nın İstanbul’da olduğu dönemde geçiyor ki bu anlatacağım aynı ile vakidir, bizzat yaşanmıştır.

İsmail Bey,  2006’da bir pazar günü eşi ve çocuklarını da alarak  Tatilya’ya gider. Herkese girişte bir kart verilir, içinde oyun kontörü vardır. Tabi mekân oldukça büyük, oyuncaklar da fazla. Çocuklar oyun kartını alınca içindeki kontörü hesaplamadan oyunların birini bitirip diğerine geçiyor hatta sevdikleri oyun olduğunda iki defa sıraya girerek oynuyorlardı.  İsmail Bey’in en küçük kızı Kübra’nın kartındaki kontörü bitmişti. Çok sevdiği bir oyun vardı ama bir türlü binemiyordu. Bu sefer suratı asılmıştı, çünkü ileride çok daha güzel çok daha eğlenceli oyuncaklar vardı ama kartında kontörü kalmamıştı. Tüh dedi kendi kendine keşke kontörümü boşa harcamasaydık… Derken küçük oğlu Ahmet ve büyük kızı Şeyma’da koşarak geldi. “Baba, kontörümüz bitti.   Çok sevdiğimiz oyunlar var, biz görmemişiz ama şimdi kontörümüz olmadığı için binemiyoruz.”

 

Babası, “Ee ne yapalım çocuklar bize verilen oyun hakkı bu kadar, baştan idareli kullanabilirdiniz, dikkat edebilirdiniz, ya da önce görüp en çok sevdiğinize binebilirdiniz. Şimdi ne yapabilirim ki,” dedi. Çocuklar bu sefer annesini sıkıştırmaya başladılar, çünkü annesinin de oyun kartı vardı ama kullanmamıştı.  Annesi, biliyordu böyle olacağını, çocukların gelip ondan  isteyeceklerini. Ama o da bir ders vermek istiyordu. “Çocuklar”  dedi. “Babanız da bende oyun kartlarımızı sizinle paylaşabiliriz ama bir şartla, bize bu  yaşadığınız durumla ilgili,  neler söyleyebilirsiniz? Yaşadığınız bu olaydan ne ders aldınız,  bizimle paylaşırsanız size oyun kontörlerimizi veririz”, dedi.

Önce Kübra atıldı: “Ben idareli davranmayı öğrendim, artık israf etmeyeceğim, daha dikkatli davranacağım. ”  Sonra Ahmet, söz aldı: “Bende önce araştıracağım sevdiğim  oyuncaklara bineceğim. Daha önce bindiğim oyuncağa değil yeni,  bilmediğim oyuncaklara bineceğim” dedi. Son söz Şeyma’daydı. Onun verdiği cevap oldukça düşündürücü ve manidardı:

“Aslında buraya gelmemiz o kadar güzel oldu ki. Burada Allah’ın bize verdiği ÖMRÜMÜZÜ nasıl harcadığımızı gördük. Allah bize dünyaya gelirken ÖMÜR KONTÖRÜ veriyor. Ama biz ömrümüzü tıpkı Tatilya’da yaptığımız gibi israf edersek, o oyundan bu oyuna koşturursak bir gün bizim de ömür kontörümüz bitecek. İşte o zaman bize kontör paylaşacak anne ve babamızda olmayacak. O zaman dünyadan ayrılırken de eli boş ve üzgün  ayrılacağız….”

İsmail Bey ve eşi oldukça şaşırmışlardı. Çocukların verdiği cevapların hepsi güzeldi ama Şeyma’nın verdiği cevap daha etkili olmuştu. Evet, Allah  bize ömür kontörü veriyor ama biz bu ömrü nasıl harcıyoruz?  Heva ve hevesimize göre mi?  Yoksa Allah’ın istediği gibi mi?

 

Kısaca: Ankebut Suresi 64.ayet:  “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! “

Enam Suresi 32.ayet: “Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website