Muhyiddin Ibn Arabi’ye göre akıl bağlı ve sınırlıdır ancak kalp bağsız ve sınırsızdır ve dolayısı ile kalp akıldan üstündür. Keza akıl, dünyevi ve beşeri konuları tam, ilahi konuları ise bir noktaya kadar idrak edebilir ve sonrasında aciz kalır. Ancak kalp hem beşeri, hem de ilahi tüm konuları kavrayacak, anlayacak ve idrak edecek kabiliyete sahiptir.
Kâmil kişi odur ki: nefeslerine dikkat ederek, âdeta gönül hazinesine bir bekçi ola. Orada durup, yabancı kimseyi içeri koymaya. Gönül hazinesi Hakk’ın kütüphanesidir: Oraya Haktan gayrı fikirlerin girmesine yol vermeye.

Herhalde gönlü, Hakk’ın rızasına uymayan şeylerden temiz tutmak gerekir; kötü hatıradan pâk eylemek icap eder. Zira; kulun kalbi, Hakk’ın hazinesi ve kütüphanesidir. Ve insan onun hazinedarıdır. Haktan gayrı her fikir ve düşünce hırsız ve çetedir. Onlara gönül yolunu kapamak gerekir. Nitekim, Hadis-i Şerifte kalb şöyle anlatılır:-“Mü’minin kalbi, Allah’ın tecelli yeridir; mü’minin kalbi Allah’ın arşıdır, mü’minin kalbi Allah’ın hazinelerindendir, mü’minin kalbi Allah’ın aynasıdır.”
Buna göre; bir kimse Hakkın hazinesini çetelere kaptırır ve hırsızlara çaldırırsa hali müşkül olur. Zira, hain sayılır. Hainleri ise Allah-ü Teâlâ sevmediğini şu Âyet-i Kerime bildirir:
-“Kafi olarak Allah, hainleri sevmez.”
Yanınca gönülde, Hakkın ışığı;
Kesilir ondan, hırsızın ayağı.
Gerçekte: Allah-ü Tealâ, kulunun gönlüne zatından gayrının girmesine razı olmaz. Zira, orası İlâhî tecellinin yeridir. Bunu izah eden bir Hadis-i Şerif şöyledir:
-“Gönül ilâhî bir kâbedir. Her kim oraya Hak’tan gayrı fikirlere yol verirse, kalbini putla doldurmuş olur.”
Her ne kadar düşüncelerin halikı Allah-ü Teâlâ ise de, kul gafleti sebebiyle sorguya maruz kalır.
Bu bahsin tafsili şu Ayet-i Kerime’nin mânasında da saklıdır:
-“O her an bir şan alır.”
Bu kaideye göre; Hak daima ve her zaman yeni yeni tecelliler gösterir. Her tecelliden kullar üzerine Hakkın emri nazil olur, kullarına iner. Onların kalbini ziyarete gelir. Hakk’ın emri yani o tecellisi gizli misafirdir. Hak’tan gelir mü’minin kalbine konuk olur. O geldiği anda kulun kalbi Hakla dolu ise, o misafir gönülde Hakla karşılaşır. Kalpte mevcut hakikatle birleşir. Bu bahsi daha açık anlatan bir Hadis-i Şerif beyan edelim.
-“Beni ne yerim ne de semâm aldı. Halbuki, mü’min kalbe sığdım.”
Bu kudsi bir Hadistir; mânasını tefsirde, bir âşık şöyle buyurmuştur:
Hakk’a bakan incidir gönül;
İsme, müsemmaya mahzardır gönül.
Bir şahin, bir anka kuşudur gönül;
Zat-ı Hakk’ın varlığıdır gönül.

İbni Arabi’den sözler:
İnsanların zararından kurtulmak için istenen uzlete itibar edilmez. Ama insanların kendisinin zararından kurtulması için kişinin istediği uzlete itibar edilir.
Bir Tevbe genel olmuyorsa, o Tevbe değil, terktir, bu yüzden itibar edilmez ve Allah da bunu Tevbe olarak kabul etmez.
Bir şükür beraberinde daha fazla şükrü doğurmuyorsa ona itibar edilmez
Bir özgürlük seni Allah’a köle olmaktan müstağni kılıyorsa,ona itibar edilmez

Kaynak: https://ihyaca.wordpress.com/2011/09/28/muhyiddin-ibn-i-arabi-k-s/
http://www.anlamak.com/ozun-ozu—ibn%27arabi.html

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website