Tevhide sahip olan insan, İNSANDIR

  • Tevhid inancı, sırat-ı müstakimdir, dosdoğru yoldur. Bu yolda sadece bir olan Allah’a itaat, teslimiyet ve kulluk vardır.
  • Bu yolda şirk, küfür, nifak, ikiyüzlülük değil; özüyle sözüyle bir olmak, olduğu gibi görünüp, göründüğü gibi olmak vardır. Bu yolda ahlak, erdem ve samimiyet vardır. Bu yolda eğrilik değil, doğruluk; ihanet değil, sadakat vardır.
  • Bu yolda sapkınlık, azgınlık, haddi aşma ve zalimlik değil; istikamet, adalet ve hakka tabi olmak vardır.
  • Bu mübarek yolun son davetçisi Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s.) olmuştur. Yüce Allah, din-i mübin-i İslam’ı Kerim Kitabımızla ve Peygamber Efendimizle kemale erdirmiştir. O gün bugündür insanlığı bu bereketli yola çağıran hakiki ilim ve irfan ehli nice bahtiyar kimseler olmuştur.

İnsan meleklerden üstündür
Bir sohbetinde Kotku Hocaefendi şöyle buyurur:“Devrimiz, Resûlullah’tan 1400 küsur sene uzakta; bizlerse fitne ve fesat içerisinde kıvranmaktayız. İnsanın kendi başına çalışıp kurtulması âdetâ imkânsızdır. Onun için gece ve gündüz Hâlık-ı Zülcelâl’e yalvarmalıyız: ‘Yâ Rabbi! Bir göz açıp yumacak kadar az bir zaman bile olsa beni bana bırakma! Elimden tut; doğru yola, peygamberlerinin gittiği cennet ve rıza yollarına eriştir!’ ”

İnsanın melekî ve hayvanî sıfatları vardır. İnsanın nefsini terbiye ettikçe, ruhunu safileştirdikçe meleklerden üstün olduğu hatırlatır.

İnsan iki sıfatın sahibidir

Mehmet Zahit Kotku Hazretleri:
“Zira insan iki sıfatın sahibidir: İlki melekî sıfat, ikincisi de hayvânî sıfat. İnsan ibadet eder, doğru yoldan ayrılmaz ve günahları işlemez ise “melekiyet” sıfatını kazanır. Bunun tersine ibadetinden mahrum kaldığı takdirde hayvânî sıfat üzere olur.”
“Müslümanın dininde doğru yolda olması, aklının doğruluğuna bağlıdır. Aklın doğruluğu ve dürüstlüğü, onun günahlardan kaçması ve korunmasına bağlıdır. Bir akıl sahibi ki günahlardan korkmaz ve kaçmaz, onun dininde istikamet sahibi olabilmesi mümkün değildir. Aklın ölçüsü onun günahlardan kaçmasıyla anlaşılır.”

Öyle ise ey muhterem kardeş! Bir taraftan dinî bilgileri öğrenmeye çalış, bir taraftan da günahlardan ve şüpheli şeylerin hepsinden uzak ol. Hiçbir şekilde dinsizlere uyma. Her gün ilme çalış çünkü ilmin sonu yoktur. Her gün cennetteki gibi yaşa ve yaşat!”
“Cenâb-ı Hakk’ın hayır murad ettiği kulunun kalbini açması; onun kalbindeki karanlıkları, perdeleri giderip Rabbanî feyzi almaya kabiliyetli kılmasıdır. Rabbanî feyiz her zaman ve her an mevcuttur, fakat insan kalbindeki karanlıklarlardan dolayı Hak tarafından gönderilen bu nur ve feyizleri almaya kabiliyetli olmadığından kayaların üzerinden kayıp giden yağmur gibi bu nur ve feyizler de o zâtın üzerinden kayıp gider.”

 

GÜMÜŞHANEVÎ DERGÂHI
Mehmed Zâhid KOTKU 1897’de Bursa Pınarbaşı’nda doğdu. Ailesi Dağıstan’ın Nuha, yeni adıyla Şeki kasabasındandı.* Babası İbrahim Efendi; 16 yaşında ailesiyle birlikte Bursa’ya yerleşmiş, sonraki yıllarda şehrin çeşitli camilerinde imamlık yapmış; annesi Sabire Hanım ise küçük Mehmed üç yaşında iken vefat etmişti. Tahsiline Oruç Bey mahalle mektebinde başlayan Mehmed Zâhid, bir süre Maksem’deki idâdîye devam etmiş, daha sonra Bursa Sanat Mektebi’ne girmişti. Harb-i Umumî sırasında, 18 yaşlarında (1915) askere alınmış, Suriye cephesine gönderilmişti. 1919 Temmuz’unda İstanbul’a sevk edilen Mehmed, askerlik görevini askerlik şubesinde yazıcı olarak tamamlamıştı. 1920’de Cağaloğlu’nda bulunan Fatma Sultan Camii yanındaki Gümüşhânevî Tekkesi’ne gitmiş, orada Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyâeddin Efendi’ye intisâb etmişti.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website