Mevlevi şeyhi ve şair Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede (vefatı 1550), bu eserinde insan yüzündeki saç, göz, kaş, ağız gibi organları konuşturarak alegorik bir anlatımla vahdet-i vücûd sırrına ve inceliğine dikkat çekmiştir. Mesnevi nazım şekliyle yazılmış, manzum ve sembolik bir hikâye olarak da değerlendirebileceğimiz eser, tasavvuf edebiyatının klasiklerinden biridir.

875 (1470) yılında Muğla’da doğdu. Buradaki mevlevîhânenin şeyhi Sâlih Hüdâyî Dede’nin oğludur. Mahlasının “Şâhidî”, kendisinin Mevlevî ve Muğlalı olduğunu, “Gedâyim Şâhidî-i Mevlevîyim / Diyâr-ı Menteşe’de Muğlavîyim” mısralarıyla ifade etmektedir. Hayatıyla ilgili olarak Gülşen-i Esrâr adlı eserinin son kısmında bazı bilgiler vermekte ve Türkçe divanından bazı ipuçları elde edilmektedir.

Muğla’nın Menteşe ilçesinde Şahidi Cami bulunmaktadır. Şahidi İbrahim Dede’nin ve babası Hüdai’nin türbe halindeki kabirleri caminin haziresinde bulunmakta ve ziyarete açıktır. Şahidi Cami’nin yerinde Şeyh Seyyid Kemaleddin tarafından 1390 yılında yapılan Mevlevihane Mescidi bulunuyordu. Cami bahçesinde de mescidi ilk kuran Şeyh Seyit Kemaleddin’in mezarı bulunuyor.

Eserleri Hakkında bilgi veren kaynaklarda ifade edildiğine göre Muğlalı İbrahim Şahidi Dede’nin 3 Türkçe, 1 Türkçe-Farsça, 7 Farsça, 2 Arapça olmak üzere toplam 13 eseri vardır. Bunlardan ikisinin Muğlalı İbrahim Şahidi’ye ait olduğui kesinlik kazanmış değildir(Çıpan, 2014). Eserlerinin içeriği ve özellikleri hakkında şu bilgiler verilebilir:

Kaynak:

https://www.muglagazetesi.com.tr/ilimizin-turbeleri-sahidi-hazretleri-91300h.htm

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/815632

ŞÂHİDÎ’NİN ŞİİRLERİNDE TASAVVUFİ METAFORLAR

Karga Metaforu “Karga metaforu”, emelleri bitmek bilmeyen, kader ve kazayı inkâr eden, hakikat bilgisinden uzak, nefsinin peşinden koşan ve kötü huyunun farkında olmayan kimseleri ifade için kullanılır. Karga nasıl pislik yemek için uzun ömrü arzularsa, karga tabiatlı kimse de dünyalıkla midesini tıka basa doldurmak için uzun yaşamak ister. Şâhidî beyitlerinde karganın daha çok Nuh Peygamber ile olan hikâyesine telmihen onu dünya işleriyle meşgul olan ham insan mahiyetinde sunar.
Köpek metaforu” daha çok, yaratıcısını tanımayan, nefsinin heva ve hevesine takılıp kalmış, dinî ve manevi değerlere saldıran insan tipini karakterize etmek için kullanılmıştır. Bu hâliyle köpek, Şâhidî’nin de vurguladığı gibi, sadakatten uzak, Tanrı tanımaz, öfkenin, hilenin, haddini aşmanın ve nefsinin peşinde koşan “rakip”ten başkası değildir.

Bilindiği gibi papağan insan gibi sesler çıkarabilen, kelimeler söyleyebilen bir hayvandır. Ancak onun bu tür sözler söylemesi anlamını bildiğinden değil taklitten ileri gelir. Bazı kimseler de vardır ki ağızlarından hikmetli ve süslü sözler dökülür. Ancak bu kimselerin sözleri kendi ilimlerinden kaynaklanmaz. Bunlar, duyup öğrendiklerini takliden söylerler. Şâhidî de “papağan metaforu” ile insanın âciz hâliyle insan-ı kâmilin hâlini, fiillerini ve sözlerinin manasını kavrayamayacağını ifade eder

Tasavvuf düşüncesinde “eşek metaforu”, genellikle “nefsani hasletlerden kendini kurtaramamış kimse, gönlünü ve zihnini dünyalıklarla, boş ve faydasız söz ve duygularla dolduran kişi ve ilmiyle amel etmeyen âlim”32 gibi manaları ifade etmek üzere kullanılmıştır.

Çok güzel bir kuş olmasına rağmen dertli bir kuştur tâvûs. O muhteşem endamıyla yürürken gözleri kara ayaklarına takılınca çirkinliğine üzülerek âh eder. Üstelik sesi de çirkin olup ötüşü “âh!” kelimesidir. Tanrı, güzelliği ile tâvûsun çok fazla gururlanmasını önlemek için onu böyle yaratmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website