Fahri Sarrafoğlu

Sabah erkenden kalkan Kerem, bir alt katta oturan babaannesinin kapısını hızla vurmaya başladı. Babaanne Latife Hanım, telaşlanmıştı: “ Bu saatte hayırdır inşallah? “ diyerek kapıyı açtı. Karşısında torununu görünce şaşırdı. “Kerem ne oldu oğlum? Bir şey mi oldu? Nedir bu telaş? “

Kerem, heyecanlı heyecanlı bir şekilde konuşarak: “ Babaanne bana bir tepsi kek yapar mısın? Cevizli, üzümlü, fındıklı ve kakaolu olsun ama. “  Latife Hanım, sabah sabah torununun bu isteğine bir anlam veremedi. Merakla sordu:  “Tamam oğlum yaparım. Madem canın çekti. Ama önce kahvaltını yapman gerekiyor. Hem neden böyle bir kek istiyorsun ki? Ceviz, fındık, üzüm ve kakao sen böyle bir kek hiç istememiştin bugüne kadar. “

Kerem sesini biraz da yumuşatıp, hüzünlü bir şekilde konuşmaya başladı: “Babaanneciğim keki ben kendim için istemiyorum ki. Güvercinler için istiyorum. Onlara misafir gelmiş. Güvercinlere götüreceğim ki onlarda misafirlerine ikram etsinler.”

Latife Hanım, ne diyeceğini şaşırmıştı. Bu işte bir iş vardı. Sabah sabah torunu geliyor, ondan kek istiyor. Ama kendisi için değil güvercinlere gelen misafir kuşlar için. Üstelik fındıklı, cevizli, üzümlü ve kakaolu olacaktı.

“Tamam, tamam “, dedi Latife Hanım, “yaparım elbette. Gel içeri gel ama önce bana şu işin aslını anlat bakalım. “ Torunu Kerem’i mutfakta bir sandalyeye oturttu ve bir taraftan da kek hazırlığına başladı. Evet, Kerem’in istediği keki yapacaktı ama hikâyesini de öğrenmek için can atıyordu.

“Babaanneciğim, ben her gün bizim evde çıkan ve komşularımızdan topladığım bayat ekmeleri anneme veriyorum. O da karıştırıcı da iyice ufalıyor. İşte bende onları balkondaki güvercin arkadaşlarıma veriyorum. Onlar her gün geliyorlar. Ama bu sabah baktım güvercinlerin yanına kumrular ve sığırcık kuşları da gelmiş. Güvercinler onlar yesin diye bu sabah ekmek kırıntılarına dokunmadılar. Bir kenarda duruyorlar. Demek ki misafirleri var ki onlar yesin diye onlara ikram ediyor. Bende bunu görür görmez sana geldim işte. Kek yap hemen güvercinlerin misafirlerine vereyim ki mahcup olmasınlar. Hem babamla gittiğimiz bir sohbette bir amca misafire ikram sadakadır, demişti. Peygamber Efendimiz de misafire ikram etmeyi tavsiye etmiş. İşte bu kuşlar da bizim komşumuz, bugün onlara misafir gelmiş. Bizde onlara ikram edelim. “

Latife Hanım, ne diyeceğini şaşırmıştı. Torunu doğru söylüyordu. Saf ve temiz kalbiyle mahlûkata bakışı takdire şayandı. Keşke tüm insanlar mahlûkata böyle bakabilseydi. Mahlûkata yapılan tüm hizmetin aslında Hakka yapılmış bir ikram olduğunu bilselerdi…

Kısaca:
“ Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.” (Ali İmran: 92)

“O (Allah’tan hakkıyla korkanlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.” (Ali İmran 134)
“Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisa Suresi 40)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website