Yazan: Fahri Sarrafoğlu
Bu satırların yazarının baba mesleği kuyumculuktu. Bundan dolayı Kapalıçarşı’ya yıllardır giderim. Dolayısıyla Kapalıçarşı’da büyüdüm desem yeridir hani. Daha sonra eğitimim ve başka mesleğe intisap etmemden dolayı epeydir uzak kaldığım Kapalıçarşı’ya geçtiğimiz günlerde uğradım. Uzun uzun çarşıyı dolaşırken Kapalıçarşı’da bulunan baş çeşmenin başında bir kişi dikkatimi çekti. Beyaz sakallı, yaşlı biri kenarda oturmuş: “Sakız var, sakız alır mısınız? Naneli sakızımız var”, diyordu. Çok şaşırdım, hayret ettim. Bu benim yıllardır tanıdığım, bize esnaflığı öğreten, birçok yardımı dokunan, herkesin önünde düğme ilikleyip altın ne olacak, dolar ne olacak diye görüşlerine başvurduğu Hilmi Ağabeydi. Çarşı’da birkaç tane dükkanı olan, kısaca oldukça varlıklı biriydi.

Yok canım dedim, benzetiyorum. Koskoca Hilmi Ağabey burada sakız satıyor ha, güldüm kendi kendime… Tam yanından geçerken O, seslendi: “Fahri oğlum gelsene…” Şaşırdım ki ne şaşırma! Aman Allahım Hilmi Ağabey tanımıştı beni. Demek oymuş. Hemen yanına gidip elini saygıyla öptüm. Ağlamaklı olmuştum. Yutkundum… O, tebessüm ederek konuşmaya başladı: “Yok, oğlum şaşırma ve ayrıca üzülme. Zira ben çok rahatım ve şu halimden de memnunum. Çünkü Rabbimle daha çok beraberim. Hayatın içindeyim, yaşıyorum ama o çarkın içine girmeden… Buraya da geliyorum bu sakızı satıyorum ki nefsim görsün ben niye utanacağım o utansın…”

Merak ettim, kısık bir sesle: “Peki, nasıl oldu bu”, diyebildim. Nasıl oldu da koskoca o dükkan sahibi burada sakız satardı…

kapali_carsi3

Başladı anlatmaya Hilmi Ağabey: “Fahriciğim,”  dedi, “Ben yağmacılıktan bu hale geldim.” “Yağmacılık mı?” dedim, “Siz ve yağmacılık? Nasıl yani?”

“Bak evlat, bilirsin Kapalıçarşı her sabah belli saatte açılır. Tüm kapılarda esnaf erken gelir ve bekler ki saat 08.30 olsun çarşı açılsın içeri girelim, işimize bakalım. Ama o zamanlar benim niyetim biran önce açılsın, çarşıda altın-döviz işimize bakalım. Evet, çok para kazandık. Zengin olduk, Kapalıçarşı bize çok  kazandırdı. Ama benim niyetim kuzum bozuktu. Kapalıçarşı’ya gelirken bir defa bile şükürle girmedim. Burayı yaptıran Fatih Sultan Mehmet Han’ın hatırasına saygı duymadım. Sanki burası benim mülkümmüş gibi davrandım ki değildi vakıf malıydı. İstediğim gibi dükkânlara tadilat yaptık. O hatıraya saygı göstermediğim gibi manevi olarak da ŞÜKÜR HALİNİ GÖSTEREMEDİM. Çarşının vakur ve tarihini bilmeden ha bire para kazanma peşindeydim.  Adeta burada gelirken “yağmaya” koşar gibi geliyordum.  Tabi bu benim şahsımın düşüncesi, benim niyetimin halis olmayışı, yoksa diğerlerini, dürüst esnafı tenzih ederim. Benim halim ibret olsun diye anlatıyorum. Benim gibi yapmasınlar diye bu hikâyemi anlatıyorum evlat. Kimse yanlış anlamasın… Neyse uzatmayayım evlat,  bir gün hırsım o kadar ilerledi ki yani daha çok para kazanma hırsım, beni yurt dışındaki altın borsalarına yönlendirdi. Ve tabii o borsalar bize kaybettirdi.  İşte kumar gibi yavaş yavaş tüm mal-mülk gitti. Üstüne üstlük borçlandık. Maddi –manevi sıkıntı çektik. Ev –bark dağıldı. Şimdi gördüğün gibi işte yine buradayım. Bu küçük tezgahta sakız, çikolata satıyorum.  Bir odası olan küçük bir evde kiracı olarak kalıyorum. O da beni eski tanıyanların desteği ile. Şimdi diyeceksin ki niye buradasın başka yerde değil de. Evlat, ben çarşıda kazandım, çarşıda kaybettim. Şimdi tövbemi yaptım ve yine çarşıdayım. Çarşıya artık her gün gelirken adeta secde halinde geliyorum, teşekkürle geliyorum.  Burayı yapan ecdadı düşünüyorum. Buraya emek verenleri düşünüyorum. Ve rızk peşinde koşarken Allah’ın istediği gibi ibadet kastı ile geliyorum artık.  Yani artık “yağma eder” gibi gelmiyorum çarşıya. İşte bu mutluluk bana yetiyor…Ha bu arada sakın küçük görme sakız işini iyi para var ha 🙂 ”  diyerek de gülümsedi.

Evet Hilmi Ağabeyin elini öptüm, sarıldık. Artık kendisini daha sık görüyorum, bize verdiği mesaj çok önemliydi: ” Lütfen güne başlarken “yağmaya gider gibi değil.” Bir ibadet kastı ile başlayalım. Hangi işi yaparsak yapalım,  “hırs olmadan” insanlara “eziyet etmeden” yapalım. Yoksa hırsımız bizi sonunda uçurumdan aşağı yuvarlar. ”
Hilmi Ağabeyimiz şanslıydı zira o uçuruma düşmeden dala tutunmuş, tövbesini yapmış ve hayata şükür hali ile devam ediyordu. Yağmacılık yapmadan…
Kısaca:
Birbirinizin mallarını haksız şekilde yiyip tüketmeyin ve başkalarına ait meşru mallardan hiçbirini bilerek haksızlıkla tüketmek için hukuki hilelere başvurmayın.(Bakara Suresi 188 ayet)
Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir. (Nisa suresi 28.ayet)
Malı öyle bir seviş seviyorsunuz ki, yığmacasına (Fecr Suresi 20.ayet)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website