Yazan:  Fahri Sarrafoğlu

Türkiye’de altın ithalatı şimdiki gibi serbest değildi bir zamanlar. 1979 ile 1983 yılları arasında altın ithalat yasağı vardı. Kuyumcuların da yeni ürün yapması için hurda altına ihtiyacı oluyordu. Müşteriden gelen hurda altınlar, küpe, yüzük, bilezik, kolye vb ne varsa bir pota içerisinde eritilip külçe haline getiriliyor ve İstanbul’a Kapalıçarşı’ya yeni imalat için götürülüyordu.  Babamızın kuyumculuk ve sarraflık mesleğinden dolayı biz de küçükken işin içindeydik. Hele işin içinde İstanbul olunca daha çok hurda gelse de İstanbul’a gitsem diye can atardım. Sık sık hurda kabına bakıyor bir kilo olması için uğraşıyordum. Yine bir gün bir müşteri geldi. Top küpe satacakmış. “Çocuk top küpesi olsun, hurda olsun da alırız elbette” dedim. Hurda top küpeyi aldım attım hurda altınların içine. Sonra bir bayan yüzüğü geldi hurda. Onu da aldım ve attım yine hurda altınların içine. Kendi kendime seviniyordum yaşasın İstanbul yolu göründü bir kilo olmaya az kaldı.
Bu arada babamın sık sık söylediği bir şey vardı bize  : “ Aman çocuklar hurda altın alırken iyi dikkat edin, top küpe gelirse pense ile patlatın havasını alın. Ayrıca bazen lehimle tamir edilmiş küpeler, yüzükler geliyor aman dikkat lehimli hurda altın almayın.“ 

Peki, ben bu sözü anlamış mıydım? Tabi ki hayır! Anlamadığımı ancak hurda altınları ocağa eritmek için götürdüğümde başıma gelen olaydan sonra anlayabildim.

Ne mi oldu? Ben İstanbul’a gitmenin heyecanı ile bir kilo hurda altını bir potanın içine koydum ve Allah rahmet etsin Seyfi Kuyucu ağabeyimizin ocağına götürdüm.

Rahmetli tekrar sordu: “ Oğlum baktın mı içine iyice temiz mi? 

“Baktım Seyfi abi, temiz temiz. Erit de külçe olsun akşama inşallah İstanbul’a gideceğim,” dedim. Ve ocağın üstüne içi hurda altın dolu olan bizim hurda potamız kondu.

Aradan bir iki dakika geçti ki, eyvah eyvah! Hurda altınları içinde top küpeler varmış ben onların havasını almamışım, yani topları patlatmamışım birden patladı ve ocağın içine erimiş altınların bir kısmı saçıldı.

Seyfi abi, “hani oğlum baktım demiştin?”

Dedim de, İstanbul sevdasından bakmamışım işte. Nereden baksan 100 grama yakın bir altın parçaları kömür ateşinin içine karıştı. Onlar anca sene sonunda birikecek de ramat olacak. ÜFFF… Büyük bir sıkıntı.

Peki, bu kadarla mı kaldı dersiniz. Ben babama ne diyeceğim diye düşünürken ikinci büyük kötü haber geldi.

Hurda altınlar eridi külçe oldu. Ama o da ne? Külçe altının bir tarafı beyaz. Niye beyaz? Eyvah bu sefer de potanın içinde lehimli altınları koymuşum. Yani gelen hurda altınların içinde lehim varmış.   Şimdi diyeceksiniz nedir bu lehim işi. Lehimle altın tamir edilir mi? Ama o yıllarda ucuz olsun diye radyo tamircileri bile lehim tabancası ile altın tamir ediyordu. Lehimin ne kadar altına zarar verdiğini ne yaptıran ne de yapan biliyordu. Altın tamircisine götürse olmaz mı? Yok, işte bu daha kolay hemen lehimliyor veriyor. Sanki teneke ibrik lehimliyor.  Neyse sonuç mu? Tabi ki İstanbul’a gidemedim. Tabi ki babamdan azar işittim hem de en ağır şekilde. Ama bugün bunları şimdi size niye anlatıyorum derseniz işte şunun için:

Bu olayı duyan Saatçi Osman Amcamız beni yanına çağırttı ve şu güzel kısa sohbeti yaptı: “ Fahri oğlum,  burada maddi olarak bir zarar görünse de sana kıyamete kadar sürecek iki hayır kapısı açılmış bunun kıymetini bil. Şaşırdığını biliyorum ne hayır kapısı diyeceksin. Senin başına gelen bu olayı duyan kuyumcu esnafı artık daha dikkatli olacak. İşlerine önem verecekler. Bu birinci hayır. Birçok kişiye zarar gelmesini sen bu olayla önlemiş oldun. Bu sadakadır. Tıpkı Kuran-ı Kerim’de geçen kıssalar gibi.  O kıssalarda geçen her bir kişiye kıyamete kadar sadaka vardır. Çünkü iyi veya kötü örneklik oldular ki başkaları yapmasın. İkinci hayır kapısı ise. Tüm insanların dikkat etmesi gereken güzel bir ders verdin aslında. Demek istedin ki, ey müminler eğer sizin ibadetleriniz, hayır ve hasenatlarınızın içi hava doluysa, yani heva ve heves, yani top küpenin içindeki hava gibi, gösteriş varsa; onlar Allah Teâlâ’nın ihlas ateşini görünce patlarlar. Elinde bir şey kalmaz. Bazı güzel ameller de maalesef altının lehimlenmesi gibi lehimleniyor. Yani kişi yaptığı hayırla ödül bekliyor, aferin bekliyor, plaket bekliyor, mermere yazılıp okulun, caminin, çeşmenin kapısına asılmasını istiyor. Asılıyor ama acaba tıpkı lehimin altına zarar vermesi gibi o mermer yazı da Salih amellere zarar vermez mi acaba? “

Hurda altın külcesi

 Kısaca:
İŞİNİZİ GÜZEL YAPIN, ALLAH İŞİNİ GÜZEL YAPANLARI SEVER (Bakara 195)

Mal mülk ve çocuklar dünya hayatının süsleridir; ama ürünü kalıcı olan dürüst ve erdemli davranışlar ise, karşılığı bakımından, Rabbinin katında daha değerli ve bir ümit kaynağı olarak daha verimlidir. (Kehf Suresi 46)

İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar. (Bakara 82)
Erkek veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.(Nisa 124) 

Hakikat Evi hikaye no: 142

One thought on “Bir Kilo Altın Nasıl Heba Oldu?

  1. Fe ahsenu ….
    evet
    Nice pof poflanmis , el bebek gul bebek buyumus, degerinden fazla deger atfederek altin çocuklar cevre atesinde yok olup gidiyor
    Nice gönlü yarali üstu ört bas edilmis altin kaynagi ile yaralarin sarilacagi yerde bir lehim vurulmasi altin çocuklarin gönül atesinde heba edildiliyor
    basta anne-baba görevlerini guzel yapmali, gönül insani yetistirmeli,
    evladini “Oglum baktinmi içine iyice temizmi” dercesine temizi gosterebilen murside teslim etmeli
    herbirimiz bir fert olarak o “Oglum baktinmi içine iyice temizmi” kivama gelmeliyiz
    bunun içinde
    içimizdeki o havayi; lehimleri kesf edip tedavi yolunu tutmaliyiz
    yoksa gun gelir atesle karsilastigimiz zaman ALLAh muhafaza Muflislerden olup onlarin safhasina sayiliriz.

sakin için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website