Yazan: Fahri Sarrafoğlu

Günümüzde artık umre’ye ve hacca gitmek çok kolaylaştı. Eskiden haftalar,  belki aylar  süren yolculuk şimdi uçakla çok kısa ve çok da  kolay gerçekleşebiliyor. Bu güzel bir nimet. Hac ve umre müminlerin bir araya geldiği istişare ettiği birbirlerine daha sıkı  sarıldığı çok güzel, uhrevi bir ortam. Her ibadette olduğu gibi bu ibadette de hassasiyetler var. Hangi ibadeti yaparsak yapalım, mutlaka “GÖNÜLLE” yapmak gerekiyor.  Hem gönülle hem de “GÖNÜL KIRMADAN” yapmak gerekiyor. İşte bendeniz konuyla ilgili olarak 1996 yılında başından geçen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

MUSİAD her yıl Ramazan Umresi düzenler ve buraya da çalışan personelden görevli olarak oraya götürür. Hem MÜSİAD üyelerine yardımcı oluyoruz hem de bizde bu sayede o manevi ortamı teneffüs etmiş oluyorduk. Oldukça heyecanlıydım, ilk defe görevli olarak gidecektim… Umreye gidiş günümüz geldi ve hazırlandım, valizi hazırladım erkenden havaalanına doğru gitmek üzere evden çıktım. O zaman ikiz kızım vardı, eşimle vedalaştım zaten 1 haftalığına gidiyorduk. Biraz hüzünlüydüm gerçi ama Umre heyecanı bu üzüntüyü bastırıyordu.

Hırka-i Şerif Camiye yakın oturuyordum, tam camının oraya geldim, cami cemaatinden çok sevdiğim Erzurumlu piri fani diyebileceğimiz oldukça yaşlı Zeki Dede yoluma çıktı. Aa çok şaşırmıştım, daha öğleye vakit vardı, bu saatte camiye gelmişti. O da beni görünce zaten ayağa kalktı bana doğru geliyordu, hemen gidip elini öptüm ve “Dedem umreye gidiyorum, hakkını helal et, dua et,” dedim. Zeki Dede, yüzüme biraz şaşkın ve donuk bir şekilde baktı ve “ Sen umreye gidemezsin ki,” dedi. Şaşırmıştım, “Dedem pasaport hazır, hava alanında beni bekliyorlar uçağım saat 1 de kalkacak, yetişmem lazım” dedim. “İyi peki, ama gidemezsin ya “dedi sessizce… Ben pek anlam veremedim o an ve telaşla metroya doğru koştum.

Havaalanına geldiğimde MÜSİAD Genel Sekreteri Dr. Ömer Bolat Bey, telaşla yanıma geldi Fahri bizim pasaportlar gelmemiş, pasaportlar yok, yanlışlıkla Konya grubu ile gitmiş, Konya’dan gelirse gideceğiz yoksa gidemiyoruz, dedi. Nasıl olurdu, anlamadım uçak bir saat sonra kalkacak ve bizim pasaportlar yok.  Nasıl moralim bozuldu, nasıl üzüldüm ki sormayın. Bu arada hemen aklıma Zeki Dede geldi, telefonla telaşla onu aradım ve işin hikmetini elbette biliyordu ona sordum. ” Dedem, gidemiyorum, pasaport kaybolmuş. Ne yapmalıyım bana bir çare?”  Zeki Dede, ağır ağır konuşurdu. Sesinde hafif bir tebessüm olduğu telefonda da hissediliyordu. “ Kuzum GÖNÜL YAPMADAN hiç umreye, hacca gidilir mi? Sen gönül yapmadın ki. Önce gönül yap. Her şey kalple başlar. Her müminin kalbi bir camidir, bir mabettir. Her müminin kalbi bir Kâbe’dir. “Kâbe, Azer’in oğlu Halil İbrahim’in yaptığı bir binadır. Kalp ise, yüce Allah’ın nazargâhıdır. Bu sebeple, bir gönül yıkmak, bin Kâbe yıkmaktan daha kötüdür. Hemen gönül yap, inşallah gidersin, ”dedi.

Evet, aslında hatamı biliyordum, eşimle tartışmıştım, O’nun gönlünü almadan çıkmıştım. Gerçi güle güle demişti ama gönülsüz olarak, demişti sanırım. Hemen aradım, hatamdan dolayı özür diledim ve inşallah seneye Ramazan Umresine ailece beraber gideriz, diye de söz verdim. Eşim, hem aramamdan, hem de  seneye Ramazan Umresi sözümden çok memnun oldu. Gülerek kapattık, telefonu.   Biraz sonra Dr. Ömer Bolat, Bey gülerek yanıma geldi, telaşlıydı, “Koş Fahriciğim koş, pasaportlar geldi. Konya uçağı şimdi indi ve  getirdiler pasaportları. Hadi hemen pasaport kontrole geçiyoruz….”

Kısaca:  Peygamber efendimiz; mübarek elleri ile Kâ’beyi göstererek; (Ey Kâ’be, sen ALLAH’ın evisin. Sen mübareksin fakat bir Müslüman, bir müminin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük günaha girer) buyuruyor.
Rabbimiz şöyle bildiriyor: “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, işte onların Allah katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.  Ey iman edenler ! Allah’a ve ahire gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız infak ve sadakalarınızı boşa çıkarmayın!..” (Bakara, 262-264)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website