Yazan: Fahri Sarrafoğlu

İstanbul’da güzel bir Pazar sabahıydı. Haziran ayı bitmiş Temmuz kendisini sıcağıyla göstermeye başlamıştı bile. Fatih’te Çınar Apartmanı’nın yıllardır yöneticiliğini yapan Osman Amca, her gün erkenden kalkar  apartman görevlisi ile birlikte,  merdivenlerde bulunan kâğıt, çöp vb. ne varsa alırdı. Sonra da kapının önünü sulardı. O arada sokaktan gelen geçen her kim varsa, onlara selam verirdi. Hele hele erken dükkân açan esnafa gider,  onların siftah etmesini sağlardı.

Osman Amca, her zamanki gibi rutin işlerini yapıp,  apartmana geri döndüğünde, 5 numaralı daire oturan Kerim Bey’in oğlu Altan’ı apartmanın kapısında gördü. Bu yıl lise son sınıfı okuyacaktı. Altan’ın elinde ders kitapları vardı. Bir taraftan yırtıyor, bir taraftan da teneke kutunun içine atarak yakıyordu. Çok şaşırmıştı Osman Amca, telaşla:

-Ne oluyor evladım, hayırdır, niye yakıyorsun bunları?

-Aman Osman Amca bu kitaplardan ne çektim ben bir yıl boyunca. Bu ders yüzünden bütünlemeye kaldım. Oh be nihayet sınıfı geçtim de kurtuldum. Bu hocanın dersinden geçmek ne kadar zordur siz bilemezsiniz…

Osman Amca hiçbir şey demedi. Sadece Altan’ın biraz sakinleşmesini bekledi.  Gitti evden bir çay getirdi, birde hanımının sabah yaptığı sıcak börekten aldı ve Altan’ı apartmanın arka bahçesine çay içmeye davet etti.  Altan kitapları yakmış, ateş söndükten sonra küllerini götürüp çöp konteynerine atmıştı. Elini yıkayıp arka bahçeye geldi.

Osman Amca güler yüzle, tane tane konuşmaya başladı:

-Sevgili Altan, belli ki o dersin hocası seni biraz zorlamış. Fakat anlamadığım bir şey var, neden kitapları yırttın? Kitapların suçu neydi?

-Kitabın suçu yok Osman Amca da, işte o hocayı sevmiyorum. Kitaba bakınca da O’nu görüyor gibiyim, O’na kızdığımdan yaktım.

-Altancığım, biliyor musun, Allah’ın bir ismi de “Alim”dir. Hani büyükannenin sana ezberlettiği Esma-ül Hüsna’yı hatırlıyor musun? Allah’ın 99 esmasından biri de El Âlim’dir. Yani sonsuz bilginin sahibi demektir.  Senin hocanın anlattığı o ders, o yırtıp sonradan da yaktığın, kitapların içindeki tüm bilgilerin gerçek sahibi Allah’tır. Sen derse kızdın veya hocaya kızdın ama bilgiyi yaktın. Bilginin suçu yok ki. Sevmeyebilirsin, ya da iyi ders anlatmamış olabilir. Senden kaynaklanan hatalar da olduğunu düşünebiliriz. Ama Altancığım, eğer sen dersi sevseydin, yani kitabın içinde ki bilgiyi ve o bilginin sahibi olan Allah’ın Âlim sıfatını sevseydin bu kitabı yakmazdın.  “Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır. “ diyor Kuran –ı Kerim Nisa Suresi 126.ayette Rabbimiz. Yani tüm bilgilerin sahibi O’dur.

Peygamberimiz (s) dualarında: “Allah’ım! Bana öğrettiğin ilimden beni faydalandır. Faydalanacağım şeyleri bana öğret. İlmimi artır. Bulunduğum her hal için Allah’a hamd olsun” , “Ey Allah’ım! Faydası olmayan ilimden sana sığınırım”  diye dua ederdi.

Gel istersen bu yaz tatilinde seninle bu konuya çalışalım beraber. Tüm bilgilerin sahibinin Allah olduğunu öğrenelim. Eğer, bilginin sahibinin Allah olduğunu öğrenirsek tüm kitapları da severiz. Tüm bilgileri de, bilim adamlarını da severiz. Üniversiteyi kazanmanın sırrı da budur güzel oğlum.  Ama günümüzde bilginin sahibi değil, kitabın kendisi ya da yazan öne çıkartıldığı için belki de sadece at gözlüğü takmış gibi ders çalıştırılıyorsunuz. İşin sırrı bilginin sahibini tanımak ve onu sevmekten geçiyor.

Altan bu kısa konuşmadan o kadar mutlu olmuştu ki, huzurlu bir şekilde kalktı ve Osman Amca’nın elini öptü  : “Keşke Osman Amca bizim derslere siz girseydiniz ya. Valla ne güzel anlattınız. Dediğiniz gibi aslında ben kitapları yakarken aslında, yazarlarını, o kitapları basanları, daha doğrusu bu kitaplarda emeği geçen herkesi, yakmış oldum. Şimdi başta kendimden ve sizden özür diliyorum. Dediğiniz gibi önce sevmek çok önemliymiş. Artık ilk işim ulaştığım ya da ulaşmak istediğim BİLGİYİ SEVMEK olacak.”

KISACA: Yukarıdaki vaka aynen gerçekleşmiştir. Önemli olan çocuklarımıza bilginin sahibini, bilginin nereden geldiğini öğretebilirsek meseleyi kökünden çözmüş olmaz mıyız?
Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.(Taha Suresi 98.ayet)
Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar.(Bakara Suresi 269.ayet)
İlme sahip olanlarla ilimden mahrum olanların asla eşit olamayacağını (Zümer, 39/9) bildirerek ilmin önemine işaret etmiştir. “De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”
Bakara Suresi, 284. ayet: Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Allah, her şeye güç yetirendir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

*
*
Website